kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
9 Eylül 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MUHARREM SARIKAYA

Yargının itirafı...

Mesleki sorumluluktan olsa gerek, kendileriyle ilgili konularda kamuoyuna karşı dürüst davrandılar...
İçinde bulundukları durumu, aleyhlerine dahi olsa gizleme gereği duymadılar.
Kamuoyu ile paylaşıp birlikte çözüm arama yönüne gittiler.
"Bu yöntem sorunlarına çözüm bulmalarına yaradı mı?" diye sorulacak olursa da bulunmadığı dün bir kez daha görüldü.
Sözünü ettiğimiz kişiler, yargının en tepesinde bulunan Yargıtay başkanları...
Tam 9 yıl önce yine aynı tarihte dünküne benzer cesur çıkışı eski Yargıtay Başkanı Mehmet Uygun yapmıştı.
Uygun'un, "Cüzdan ile vicdan arasına sıkışıp kaldık" sözü hafızalara kazınmıştı...

Mafyalaşan çeteler
'Adli Yıl' ın açılışı dolayısıyla Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in dünkü sözleri de Türk hukuk sisteminin içinde bulunduğu bir başka gerçeğe işaret ediyordu:
"Hukuk devleti ilkesinden uzaklaşmanın yarattığı boşluğu, mafya türü çeteleşmeler doldurdu..."
Bu sözler aslında Türkiye'de hukuk sisteminin son 9 yılda mesafe alamadığının da göstergesiydi.
Belki de Başkan Gerçeker'in sözleri "siyasi şova dönüştürme taraflısı üsluba büründürmemesi" dolayısıyla ilk anda geçmiştekilere benzer etki yaratmamış olabilir.
Ancak, dünkü tespit yargının en tepe noktası tarafından Türkiye'de hukukun geldiği noktanın itirafından başka bir şey değildi.
Başkan Gerçeker bunları söylerken sorumluluğu meslektaşlarının üzerinden almayı da bildi.
Haksız saldırılarla karşı karşıya kaldıklarını vurguladı.
Toplumun her kesimine gerekli olan evrensel hukuk ilkelerinin zedelenmesinin veya geriye itilmesinin hukuk devleti olgusuna zarar vereceğini anımsattı.
Sözü isim vermeden Ergenekon'a getirdi:
"Yaşanan son olaylar, hukuk devleti ilkesinden uzaklaşmanın yarattığı boşluğun mafya türü çeteleşmelerle nasıl doldurulduğunu çok açık bir biçimde göstermiştir..."
"Devleti kurtarma düşüncesi ile olsa bile yanlışı yanlışla düzeltme olgusunun topluma zarar verdiğinin" altını çizdi.
Bu sözler Yargıtay Başkanı'nın Ergenekon olayına bakışının da yansımasıydı.
Devamında gelen sözler de Ergenekon davasını yürüten meslektaşlarınaydı.
Onlara da hukuk sürecinin gecikmesinin başka benzer sorunlara neden olacağını hatırlattı...

650 bin dosya...
Peki, Türk hukuk sistemi bu noktaya nasıl geldi?
Aslında sorunun bu denli büyümesinin ardındaki gerçekler yeni değil.
Çünkü son 10 yıldır her 'Adli Yıl'ın açılışında Yargıtay başkanları benzer sorundan yakındı:
"İş yükümüz ağır yetişemiyoruz..."
Geciken adaletin de başka sorunlara neden olduğu sürekli vurgulandı.
Nitekim dün Başkan Gerçeker de bir kez daha sıraladı.
Ellerinde 2006'da bir milyon 91 bin 392 dosyanın bulunduğunu anımsatıp bugün gelinen noktayı özetledi:
"2007 yılında bir milyon 277 bin 429 dosyadan 455 bin 540'ı çıkarılabilmiş; 650 bin 158 dosya 2008'e devredilmiştir..."
Demek ki sadece geçen yıl yargı her biri, bir kişi kabul edilse bile en az 650 bin 158 kişiye adalet dağıtamamış.
Yargıtay Başkanı'nın da söylediği gibi böyle bir tabloda ister istemez birileri de kendi hukuk sistemini yaratmanın peşine düşmüş.
Bazıları da bu boşluktan faydalanmanın yolunu bulmuş...
İstanbul Barosu tarafından yapılan anketin de ortaya çıkardığı gibi, yargının içinde olanlar dahi yargıya güvenmez noktaya gelmiş...
Bu algı ve çarkı kırmanın da tek yolu var; köklü bir hukuk reformu...