kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Eylül 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Rumları Türk halkı seviyor ama bürokrasi sevmiyor

ECEVİT KILIÇ
ECEVİT KILIÇ
Görev süresi bu hafta dolacak olan Yunan Başkonsolosu Alexis Alexandris: Halklar arasında problem yok. Vakıflar ve Patrikhane gibi Rumların önemli sorunlarında çözümsüzlük devam ediyor. Bürokrasinin bakışı aynı..
Bu haftaki Haftanın Konuğu Yunanistan'ın İstanbul Başkonsolosu Alexis Alexandris. Beş yıllık görev süresi bu hafta dolacak olan Alexandris, daha önceki Yunan başkonsoloslardan çok farklı. Çünkü Beyoğlu doğumlu. Yani İstanbul Rum'u. Azınlıklara yönelik baskıların sonucunda Rumların Avrupa ve Amerika'ya kaçtığı dönemde ailesi Yunanistan'a, Alexandris ise İngiltere'ye üniversiteye gitti. Tam 29 yıl sonra, 2003'te, Yunanistan'ın Başkonsolosu olarak doğduğu kente geri geldi. Şimdi ise Yunanistan'a geri dönüyor. Alexandris ile bu sürede yaşadıklarını, Rumların sıkıntıları, devletin azınlıklara bakış açısını, eski İstanbul ve yeni İstanbul'u konuştuk.

* Yurtdışına gittiğinizde nasıl bir İstanbul bırakmıştınız?
Her zamanki gibi muhteşem bir şehirdi. Ama bir değişim ve gelişim dönemindeydi. Anadolu'dan gelen göçle doluyordu. Ortamı değişmeye başladığı zamanda gittim.

* 29 yıl sonra Başkonsolos olarak döndüğünüzde nasıl bir İstanbul buldunuz?
Koskocaman bir metropol... İnsanlar, sokaklar ve binalar değişmiş... Ama Cihangir'de, Galata'da bazı sokaklar hiç değişmemiş. Aynalıçeşme'de de aynı binalar duruyor. Hemen anılar düştü aklıma; "Burada babamla bunu yapıyorduk, annemle şunları konuştuk, arkadaşlarımla burada oynuyorduk." Eskiden İstanbul'un yedi tepesi her yerden görülürdü. Şehre ayrı bir güzellik katardı. Ama anarşik binalarla İstanbul'un yedi tepesi kaybolmuş. Çok şükür ki Boğaz güzelliğini hiç kaybetmemiş. Dünyanın en güzel yeridir.

* Baskılar nedeniyle mi Türkiye'den ayrılmıştınız?
Üniversite eğitimi için gittim. Ama o zaman İstanbul Rum cemaati için çok zor yıllardı. Kıbrıs konusuyla büyüdük. Fener-Rum Lisesi'nde ortaokula başladığımda okulun üç bölümünün her birinde 65 çocuk vardı. Bir sene sonra Rumlar İstanbul'dan gitmeye ve sınır dışı edilmeye başlanınca 30 kişilik bir sınıf kaldı. Ve ben ilk kez arkadaşımı kaybetme hissini yaşadım. Birlikte büyüdük, ortaokula gittik ama bir gün onlar yoktu... Doğduğun şehri bırakmayı ilk kez öyle anladım. Tabii evlerde de konuşuluyordu; "Nasıl yapacağız, gidecek miyiz, kalacak mıyız" diye.

* Rumların kopuşu 6-7 Eylül olaylarıyla mı oldu?
1930'da Türkiye'de ve Yunanistan'da çok önemli iki aydın insan vardı; Atatürk ve Venizelos. Yaptıkları anlaşmayla azınlıkları bir köprü olarak gördüler. Böylece Rumlar kendilerini güvende hissetti. Maalesef Atatürk öldükten sonra Varlık Vergisi geldi. 1950'li yılların başında Rumlar güvendeydi. Ama Kıbrıs meselesi çıkınca olaylar ve gitmeler başladı. Babam da gitmek için dilekçe yazıyor, göçmen olarak gitmek için. Ama gitmiyor, bekliyor. 1964'te yeni sürgün ve olaylar başlayınca hepsi kaçtı. Bir sene içinde 40 bin Rum ayrıldı.

* Halkın Rumlara bakış açısı şimdi nasıl, değişti mi?
Halklar arasında pek bir problem yok. Halk, Rumları seviyor. Zaten İstanbullu Türkler ve Rumlar asırlarca birlikte yaşayıp çalışmış. Ama 1960'larda kurulup iki yıl önce kapatıldığında varlığını öğrendiğimiz Azınlıklar Tali Komisyonu'nun İstanbul Rumlarını sevdiğini sanmıyorum. Eğitim, vakıflar, Patrikhane gibi Rumların önemli sorunlarında çözümsüzlük devam ediyor. Bürokrasinin bakışı aynı. Halk seviyor ama bürokrasi hâlâ sevmiyor.