kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Ağustos 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Günaydın 
ŞENGÜL BALIKSIRTI

Yabancı gözüyle İstanbul'a bakmak

Kahire'ye yıllar önce yaptığım ilk seyahatte çok heyecanlıydım. Gizemlerle dolu Mısır uygarlığını yakından tanıma fırsatım olacaktı; Nil Nehri'nde gezecek, piramitlerin içine girecek, çölde safariye katılacak, müzelerde geçmişin peşine düşecektim. Hepsini yaptım ama çok büyük beklentilerle gittiğim için hayal kırıklığıyla döndüm Kahire'den... Üstelik piramidin içinde nefessizlikten baygınlık geçiriyordum. (Oradan da bir klostrofobi oluştu) İkinci seyahatimde daha hijyenik ortamlarda bulunmaya özen gösterdim. Akşam yemeğini Nil üzerinde bir teknede değil, bir otelin İtalyan restoranında yemeyi tercih ettim. "Niçin?" diye soranlara da, "Benim için bir cazibesi yok. Bizim İstanbul Boğazı'nın yanında, Nil'in lafı mı olur" diye böbürlendim. Bu sözlerimin aynısını bu kez İstanbul Boğazı'nın kıyısında otururken bir Mısırlı'dan duymak, nasıl şahane bir duyguydu anlatamam... Mısır'dan gelen arkadaşlarım İstanbul'dan büyülendi. Ve içlerinden biri, saatlerce Boğaz'ı seyrettikten sonra, "Tamam, bizde de şehrin içinden geçen Nil Nehri var ama Boğaz kadar büyüleyici değil" dedi. Ve İstanbul'u yaşanılası şehirler sıralamasında birinci sıraya koydu. Sunset, Suada, Reina, Sortie, Q Jazz, Les Ottomans, Four Seasons Bosphorus Otel, tekneyle Boğaz turu ve Nişantaşı... Beğeni sözcüklerini duydukça onlara daha çok yer göstermek istedim. Ama zaman kısıtlıydı... Ve bu kadarla kaldı. Ama biliyorum ki; onların da gönüllerinin bir kısmı burada, bu şehirde kaldı. Biz hayatın hızlı akışı içinde koşturup dururken, bu şehrin çok da farkına varamıyoruz. Sürekli olarak trafikten, kalabalıktan, bir yerlere yetişememekten söz ediyoruz. İstanbul'da yaşamanın ve İstanbul'u yaşamanın aslında ne demek olduğunu -bütün şikayetleri bir yana bırakıp- arada bir hissetmek gerekiyor... Ve bu şehri de dünyaya daha çok, daha çok anlatmak, tanıtmak gerekiyor...