kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Ağustos 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Bazen kesin tutum belirlememek de doğru bir politikadır...

Dünya dengelerindeki değişim, haritalara da yansır.
Bunu çevremizde defalarca gördük.
Ayrıca Osmanlı'nın son yüzyılında sayısız harita değişikliklerine biz de konu olmadık mı?
Şu anda bu konuda en hareketli bölgeler Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu.
Sovyetler Birliği'nin çöküp dağılması ertesindeki artçı depremler, bizim tam merkezinde bulunduğumuz bu üç bölgede sınırları zorluyor.
Örneğin hâlâ Irak'ın birliğini koruyabileceğine dönük kesin bir inanç kimsede yok. Veya Irak'ın işgalinin İran'ı Ortadoğu'da böylesine etkin hale getireceğini kim tahmin edebilirdi?
Balkanlar'da ise, son olarak Kosova'nın bağımsızlığı gündeme girdi.
Kafkaslar'da Gürcistan'ın Abhazya ve Güney Osetya bölgelerinin Rusya tarafından bu ülkeden kopartılmasına dönük somut gelişmeler, hem askeri hem de diplomatik açıdan devam etmekte.
Bütün bu gelişmelere iki açıdan bakıyoruz.
1-Bu gelişmeler Türkiye'yi nasıl etkiler?
2-Rusya ile Batı arasında yeni bir Soğuk Savaş mı başladı?
Aslında bu iki soru da birbirlerine endeksli.

Rusya neyi amaçlıyor?
Burada en kilit mesele şimdiki Rusya ile eski Sovyetler Birliği'nin aynı olup olmadıklarının tahlil edilmesidir.
Çünkü Putin şimdi bazılarınca Stalin'e, bazılarınca da Büyük Petro'ya benzetiliyor. Eskiden "Slav yayılmacılığı" sonra da "Marksim-Lenizm maskesi altında Slav yayılmacılığı" biçiminde izlenilen süreç, şimdi de bir başka içerikte adeta devam ediyor.
Sovyetler'in dağılması ile bağımsız olan eski Cumhuriyet-eyaletlerde, Rusya yeniden ağırlığını koymakta.
Bu ağırlık Balkanlar'da, Yugoslavya'nın dağılmasına dayanan süreçte "Slav" niteliği ile hissedildi. Rusya Yugoslavya iç savaşında çok açık biçimde Sırpları tuttu.
Son olarak Kosova'nın bağımsızlığı Batı (ve Türkiye) tarafından tanınırken, Rusya bunu kabul etmedi.
Gürcistan'a dönük durumda ise, "Rus kimliği " veya " Slav öğesi " iyice ön planda.
Rusya gerek Abhazlar'da gerekse Güney Osetya'da yaşayanlara, Rus pasaportu vermekte. Bu iki bölgenin Gürcistan sınırları içinde tutulması çabaları ise, Moskova tarafından ırkçı bir saldırı olarak niteleniyor. Daha da ötesi önceki gün Rus Devlet Başkanı Dimitriy Medvedev, ABD'nin aksi yöndeki uyarılarına rağmen, Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlığını tanıyan bir kararı imzaladığını açıkladı.

Soğuk savaşa hazır
Medvedev bu karara karşı Batı'dan yükselen tepkiler karşısında da, yeni bir soğuk savaştan korkmadıklarını söyledi.
Rusya'nın kendi ırkdaşlarına veya eski Sovyet vatandaşlarına Rus pasaportu vererek, komşu ülkelerin bütünlüğünü yok sayma girişimleri, mesela Ukrayna'yı da kapsamı içine alırsa, kopacak gürültünün çapını çok açık biçimde tahmin edebiliriz.
Bütün bu gelişmelerde Türkiye fazla bir hareket kabiliyetine sahip değil.
Hem doğalgaz dolayısıyla Rusya'ya enerji bağımlılığı içindeyiz, hem Batı ile müttefikiz... Tarih ve coğrafya ise, bizi hep " İki arada kalmışlık"a mahkûm etmiş.
Bu arada Türkiye'nin Boğazlar'dan geçiş rejimini düzenleyen Montrö Antlaşması'nı kullanarak, Rusya'yı Karadeniz'e kilitlemesi veya Karadeniz'i bir iç deniz halinde tutup Batı'ya kapatması da, reel politik açısından pek mümkün değil.
Çünkü Montrö 2'nci Dünya Savaşı öncesi dengelere ve nükleer çağ öncesi savaş teknolojilerine dayalı olarak şekillendirilmiş bir metin. Büyük tonajlı bir savaş gemisinin Karadeniz'e çıkması engellenebilir ama küçük tonajlı ve füzelerle donatılmış bir savaş gemisine Boğazlar kapatılamaz.
Bunu yanında Türkiye'nin iç ve dış politikasının kilit konuları da, Rusya'nın yorumu açısından özellikler taşıyor.
Bu arada Kıbrıs Rum Devleti'nin, KKTC vatandaşlarına Kıbrıs Pasaportu verme kararı ertesinde, kaç Kıbrıslı Türk'ün AB vatandaşı olabilmek için bu pasaportu aldıklarını hatırlayalım.
Veya bizim Kosova'yı tanımamız ile Rusya dahil kimsenin KKTC'yi tanımamasını unutmayalım.
Özetle durumu ve gelişmeleri doğru biçimde okumak bile, şu anda kolay değil.
Yani bir tutum belirlemek ve "Neden bir şey yapmıyoruz demek" şimdilik pek akılcı olmaz.