kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 25 Ağustos 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ÜLKÜ TAMER

"Sonrası Kalır"... Gerçekten kalacak

Neredeyse yarım yüzyıl oluyor, Edebiyatçılar Derneği bir Kitap Sergisi açmıştı İstanbul'da. Harbiye'de, şimdiki Şehir Tiyatrosu'nun bulundu ğu yerde. Derneğin en genç üyeleri olarak, Adnan Özyalçıner, Kemal Özer, bir de ben serginin hamallığını yüklenmiştik. Yayınevlerini dolaşarak yazarların kitaplarını toplamış, onları fotoğraflarının altına özenle yerleştirmiştik. Satış da bizden soruluyordu.
Bir gün genç bir adam Edip Cansever'in Petrol'ünü aldı, kitabın parasını ödeyip gitti. Yarım saat geçmemişti ki, alı al moru mor koşarak döndü. Kitabı uzattı. "İade etmek istiyorum," dedi. "Ben bunu petrol hakkında bir kitap sanmıştım." Bir an durdu, sonra ekledi: "Meğer hikayeymiş."
Edip'e az takılmadık o hafta... "Öykü yazıp şiir diye yutturuyorsun."
1947'de yayımlanmış ilk şiir kitabı İkindi Üstü için de takılırdık. "Bende bir tane var. İstersen sana satayım. Kaç para verirsin?"
Kızardı Edip. "Benim öyle bir kitabım yok," derdi.
Reddetme değildi bu, yok sayma da değildi aslında. O acemilik dönemini çoktan geride bırakmış olmanın, artık o şiirlerle anılmak istememenin dile getirilişiydi.
Bir gün, uzun, içten bir konuşma sırasında yine İkindi Üstü'den açıldı söz. Edip, gülümseyerek, "Biz de bir yerlerden başladık işte,"
dedi. "Bu kadar şey yazdım. Beni İkindi Üstü'yle değerlendirmeye kalkanlar olursa, bu onların sorunu."
Hatırlıyorum, Edip'in toplu şiirlerini içeren iki ciltlik Sonrası Kalır'a İkindi Üstü'nün de alınması "şairleri ikiye bölmüş" tü! Kimileri Edip'in anısına saygısızlık yapıldığını söylüyor, kimileri de (aralarında ben de varım) bir "toplu şiirler" yapıtında bunun olağanlığını savunuyordu.
Her şair "bir yerlerden başlar işte" ... İlk şiirleri, ilk kitapları düşünün. Sözgelimi, Turgut Uyar'ın "Ben de günahkar kullarındanım Allahım" diye başlayan Arz-ı Hal'ini... Turgut da oradan başlamıştı. Önemli olan, başlanılan yerde kalmamak.
Sonrası Kalır iyi ki İkindi Üstü'yü de içeriyor. Bir sanatçının başladığı yerde nasıl kalmadığını, nerelerden nerelere geldiğini somut bir biçimde gösteriyor.
Sonrası Kalır için yapılan değerlendirmelerin, edilen sözlerin İkindi Üstü'ne getirilip kilitlenmesine akıl erdiremiyorum. 1000 sayfayı aşkın bir yapıtın ilk 30 sayfasından başka bir şey konuşulmuyor neredeyse.
Ben o ilk 30 sayfayı da keyifle okudum. Acemilik, özenti... Olumsuz ne isterseniz var. Edip orada kalsaydı elbette keyifle okuyamazdım. Ama o şiirler Nerde Antigone'yi, Çağrılmayan Yakup'u, Kirli Ağustos'u, Şairin Seyir Defteri'ni, Oteller Kenti'ni yazmış bir sanatçının çocukluk yaramazlıkları... Ciddi ciddi "reddetmiş miydi, reddetmemiş miydi" tartışmalarına girilmesi, kimse kusuruma bakmasın, "komiğime gidiyor".
Sanıyorum, Kitap Sergisi'nde Petrol'ü geri getiren genç bir yerde doğru söylemiş. Edip'in çoğu şiiri öykü anlatıyor. Şiirle öykü anlatmak en güç sanatlardan biri... Ya öykü güme gider ya da şiir. Edip bunun dengesini az görülür bir ustalıkla sağlamıştı. (Burada Melih Cevdet Anday'ı da anmalıyım.) Sadece Tragedyalar ya da Ben Ruhi Bey Nasılım gibi kitapları değil, Masa da Masaymış Ha, Yerçekimli Karanfil gibi kısa şiirleri bile öykü anlatır. Edip'in şiirinin bir özelliğidir bu... Somut görüntülerden kaynaklanan bir şiir...
Edip en sevdiğim şairlerden biri olmuştur hep. Sonrası Kalır'daki bütün şiirleri daha önce kimbilir kaçar kere okumuştum. Şimdi kitabı karıştırırken bir şey farkettim.
Kimi şairler "zeka"yla, "çarpıcılık"la birdenbire öne çıkıp "günün şairi" oluyorlar. Kesinlikle küçümsemiyorum, yazdıkları elbette güzel... Bazen çok güzel... Ama o pırıltılı aydınlık zamanla ışığını yitirmeye başlıyor. Okudukça eskitiyorsunuz o şiirleri, ilk tadı alamıyorsunuz.
Kimi şairler ise zamanla büyüyor. Yazdıklarında siz okudukça yenilenen bir şeyler oluyor. Derinden derine işleyen, her okunuşta sizi yeni keşiflere götüren bir edebiyat.
Edip o edebiyatçılardan biri. Sanırım gittikçe büyüyecek, kuşağının "en kalıcısı" olacak.