kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Ağustos 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Gemiler geçerken

Biz bu yazıyı hazırlarken ABD'nin Akdeniz'deki 6'ncı Filo'sundan "Mc Faul-74" ile Polonya donanmasından "General Plasky" gemileri önümüzden salına salına geçip Karadeniz'e açıldılar. (Söylemesi ayıp olmazsa; odamız Boğaz'a bakıyor!)
Bugün-yarın da Amerikan "Mount Whitney" ve "Dallas" gemilerinin Karadeniz'e geçmeleri bekleniyor. Gürcistan'a insani yardım ulaştırmak için.
"Mc Faul-74" ile "General Plasky" geçerken neredeyse yüz yıl önce, 1912'de aynı suları yara yara Karadeniz'e açılan Alman "Goeben" ve "Breslau" zırhlılarını anımsadık. Hani şu "Yavuz" ve "Midilli" adıyla Osmanlı donanmasına katılan iki zırhlıyı. Türk bayrağı çekilen Alman mürettebatlı gemiler 29 Ekim 1912'de Odessa, Sivastopol ve Tedosya limanlarını topa tutunca, Osmanlı vaktinden önce Birinci Dünya Savaşı'na girmek zorunda kalmıştı.
Sonra "Ocean", "Irresistable", "Inflexible", "Queen Elizabeth" gemilerini hatırladık. 1915 Mart'ında Boğazlar'a girmeye kalkışıp da giremeyen İngiliz savaş gemilerini. İkisi birazcık girmeyi başardı ama bedelini mavi sulara gömülerek ödedi. Canlarını kurtaranlar geldikleri gibi giderken, Mustafa Kemal Paşa tarihin kendisine ayırdığı geniş bölüme ilk destanını yazıyordu.
Sonra Amerikan "USS Missouri" zırhlısını hatırladık. 22 Mart 1946'da Boğazlar'ı geçip İstanbul'a demir atmıştı. Ve bu ziyaret Soğuk Savaş'ın işaret fişeği olmuştu.
Çünkü İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından, susan silahlardan barut kokularının dağılmasını bile beklemeden, 7 Ağustos 1946'da, Sovyetler Birliği lideri Jozef Stalin, Türkiye'ye nota vererek Boğazlar'da söz sahibi olmak istediğini bildirmişti. Türkiye'nin Boğazlar'daki egemenliğini tescil eden, hem savaş, hem de barış dönemlerinde ve hem savaş, hem de ticaret gemilerinin Boğazlar'dan geçişlerinde tek söz sahibi yapan 20 Temmuz 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi'nin değiştirilmesini talep ediyordu. Notada "Boğazlar'ın savunmasını da, trafiğinin yönetilmesini birlikte üstleneceğiz. Bu amaçla orada üs kuracağız" diyordu. Bu baskılarıyla ABD ve İngiliz savaş gemilerinin Karadeniz'e girmelerini önlemeyi amaçlıyordu.
Moskova'nın notasını ABD ve İngiltere protesto etmiş, Türkiye reddetmişti. Sovyetler Birliği ertesi ay, 24 Eylül 1946'da notasını yenilemiş, Türkiye 18 Ekim 1946 tarihli cevabıyla bir kez daha reddetmişti. Ankara'nın kararlı tutumuna ABD tam destek vermiş, "Boğazlar'ın güvenliğini en iyi Türkiye sağlayabilir. Bunu yerine getirebilmesi için Montrö Sözleşmesi aynen korunmalı" demişti.
ABD ertesi yıl, 12 Mart 1947'de açıklanan "Truman Doktrini"yle Türkiye'yi her türlü tehdide karşı koruma güvencesi vermiş, sonra NATO ile iki ülke müttefik olmuşlardı.

70 yıldır dimdik ayakta
Montrö Sözleşmesi, yarım yüzyıl süren Soğuk Savaş'ı kazasız belasız atlattı. Soğuk Savaş sonrası dönemde Boğazlar'ın çevresindeki jeopolitik depremlere de dayandı: Bulgaristan ve Romanya'nın NATO'ya katılmalarıyla Batı ittifakının sınırları Karadeniz'in batı kıyılarına dayandı. Yine Romanya ve Bulgaristan'ın AB'ye katılmalarıyla Karadeniz bir Avrupa denizi oldu. Ama o denize açılabilmenin anahtarı hâlâ Türkiye'de.
Ve şimdi ABD, Montrö Sözleşmesi'nin gözden geçirilmesini istiyor! Zira dünyada izinsiz, destursuz giremediği birkaç denizden biri Karadeniz.
Ve isteğini sözde masum gerekçelere dayandırıyor: "Savaş ve gemi teknolojileri sözleşmenin imzalandığı döneme göre çok değişti. Örneğin o 1936'da ne uçak gemisi vardı, ne de nükleer silah. Montrö günümüz koşullarına uyarlanmalı" gibi.
Ve bu amacına ulaşmak için sözleşmenin taraflarından olan, değişiklik talep etme hakkına sahip bulunan Romanya'yı kışkırtıyor.
Ve 62 yıl önce Montrö Sözleşmesi'nde değişiklik talebiyle Soğuk Savaş'ı tetikleyen Rusya ise şimdi sözleşmenin aynen korunması için Türkiye'ye tam destek veriyor!
Ve Cumhurbaşkanı Gül, "ABD yeni dünya düzeninde gücü paylaşmalı" diyor.
Dengeler mi değişiyor, ittifaklar çözülüyor? Hayır. Daha ötesi. Rahmetli İsmet İnönü'nün düşlediği gibi, "Yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye bu yeni dünyada yerini almaya hazırlanıyor."