kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Ağustos 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
EMRE AKÖZ

Liberal solcular kendilerini mi kandırdı?

Türk solunun önemli isimlerinden Ertuğrul Kürkçü, " AKP, demokrasiye gitmek için bir imkân değildir " demiş. Ortaya atılmış bir söz değil bu: Kürkçü, " liberal-sol " (ya da, duruma göre, " liberal demokrat ", vb.) denilen entelektüellere mesaj veriyor.
Tam olarak şöyle diyor:
"Onlar (yani: liberal solcular ile AKP paralelliği) bu ittifakı her şeyin merkezine koydukları için, bu ittifaka kuşkuyla bakan herkesi ' demokrasiye kuşkuyla bakan'; bu ittifakı güçlendiren her şeyi de ' demokrasiyi güçlendiren süreçler' olarak değerlendiriyorlar. Ben bunun tam manasıyla bir yanılgı olduğu kanısındayım. Nasıl 1974-1977 döneminde CHP Türkiye'nin sola gitmesi için bir imkân değildi idiyse AKP de demokrasiye gitmek için bir imkân değil. (Demokrasinin sınırlarındaki her genişleme iyidir. Sorun AKP'nin bir demokrasi dinamiği olmasına imkân vermeyen öz tabiatıdır." ( Milliyet, 18 Ağustos )
Bir kere şunu söyleyelim: Türkiye'de tabana yayılmış, halkla bütünleşmiş, " ekmek ve su gibi " vazgeçilmez, " çıkarlardan önce ilkelere dayanan" bir 'demokrasi zihniyeti' yoktur. Yani ülkemizin "demokratı" pek azdır.
Bizde demokrasi, " partiler arası ilişkinin " adıdır. Yani birden fazla siyasi partinin olması ve seçim yarışı sonucu bunlardan birinin iktidara gelmesi demokrasi olarak adlandırılır.
Düşüncesi nedeniyle itilip kakılanlar,sistemde yer bulana kadar "demokrasi isteriz" diye bağırır ama kabul gördükleri gün, diğer mağdurlara sırtları dönerler.
Örneğin Nurcular yıllar boyu aşağılanmış hatta sopa yemiştir. O zamanlar demokrasiden yanaydılar. 2002'den itibaren biraz rahatladılar ya; Alevilerin taleplerini duymak dahi istemiyorlar. Ama sorsanız, "Tabii ki demokrasiyi savunuyoruz" derler.
Bu gerçeği bilenler, hiçbir zaman AKP'yi (ya da başka bir kitle partisini) "demokrasiye gitmek için bir imkân olarak" görmedi.
Peki, " ittifak " denilen durum nasıl ortaya çıktı?
Bu soruya cevap verirken kullanılması gereken anahtar kelimelerden bazısı şunlar: "Avrupa Birliği", " özelleştirme ", " küresel bütünleşme ".
Türkiye'deki bürokratik elitin, siyasi partilere (ve topluma) neler ettiğini gayet iyi biliyoruz. Ekonomide devlet kontrolünü savunan bu elit, darbe ve diğer müdahalelerle var olan güdük demokrasinin de kolunu kanadını kırmıştır.
Bu grubun etkinliğini kırmanın yolu; Avrupa Birliği'nden, özelleştirmeden ve küresel ekonomiyle bütünleşmeden geçer.
AKP hem sınıfsal özellikleri nedeniyle, hem de bürokratik elite karşı kendini korumak için bu üç sürece sarıldı.
Sarıldığı ölçüde de liberalsol entelektüel çevrelerden destek aldı.
Yani AKP " demokratlarla dolu " ya da " doğası demokrat " bir parti olduğu için desteklenmedi.
Demokrasi (ve ayrıca " insan hakları " ve " hukukun üstünlüğü ") Avrupa Birliği sürecinin adeta "doğal" bir sonucu olduğu için AKP desteklendi. (AB sürecinden koptuğu ölçüde de eleştirildi.)
Unutmadan: Net bir biçimde AB'yi savunan başka "kitle partisi" vardı da, destek görmedi mi?
Son olarak: Kürkçü, "Demokrasinin biricik imkânı halkın kendi öz eylemliliğidir ve bunun dışında bir demokrasi imkânı da yoktur" diyor. Hem yatay ( göçler ), hem de dikey ( sınıf atlama ) açıdan toplumsal akışkanlığın bu kadar yüksek olduğu bir ülkede hangi eylemlilikten söz ediyoruz?