kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Ağustos 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MAHMUT ÖVÜR

Muhalefet sendromu nasıl biter?

Türkiye'nin uzun süredir "muhalefet sendromu" yaşaması, siyasete göz diken aktörleri bir hayli heveslendiriyor.
Kuşkusuz bu hevesi, kurumlarla AK Parti iktidarı arasındaki kavga da körüklüyor.
Durum böyle olunca, siyaset meraklısı birçok isim büyük bir heyecanla parti kurma ve iktidar olma hayali kuruyor.
Son iki üç yıl içinde bu hayali kuranların sayısı bir hayli arttı.
22 Temmuz seçimleri öncesi, hani 367 dayatmasının olduğu, 27 Nisan emuhtırasının verildiği o kaotik günler, bu hayali kuranlar için bulunmaz fırsatlar sundu.
O günlerde hem mevcut küçük parti liderlerinin, hem de rezerv lider adaylarının havasından geçilmiyordu.
Genç Parti, Saadet Partisi ve Halkın Yükselişi Partisi o günlerde sadece kendi dar çevrelerinde değil, medyada da beklenti yaratmıştı.
Üç partinin taraftarları da, yüzde 10'lardan aşağı oy almayacaklarını söylüyordu.
Merkez sağı birleştirmek isteyenler, Anadolu Hareketi için yola çıkanlar, Sinan Aygün, Yaşar Okuyan ve Ali Müfit Gürtuna gibi isimler büyük beklenti içindeydi.
Ama olmadı.
Siyasetin yeni aktör yaratmasının zemini yoktu, ayrıca toplumu kucaklayacak kalibrede bir aday da çıkmadı.
Bu tür beklentilerin hüsranla sonuçlanmasından ne yazık ki hala ders almayan siyasi aktörler var.

150 büro açıldı, kapandı
Bunun son örneği Ankara'da yaşandı.
Ankara'da, AK Parti'nin kapatılıp kapatılmayacağı belli değilken inanılmaz bir hareketlilik vardı.
Sivil toplum örgütleri, odalar, sendikalar çevresinde onlarca insan yeni bir siyasi yapılanma olacağı düşüncesiyle nasıl bir pozisyon alacağının hesapları peşindeydi.
Özellikle de merkez sağın eski kurtları her gece bir mekanda, her gece bir parti kurup kapatıyorlardı.
Solun durumu da pek farklı değil. Birkaç parçalı merkez sol bir araya gelemezken, yeni bir dalga yaratacak lider de çıkmıyor.
Ama her iki kesimde de hala çok farklı arayışlar sürüyor.
Ankara'da siyaseti yakından izleyen bir öğretim üyesi şöyle diyordu:
"İnanılmaz bir şey... AKP'nin kapatılma davası sürerken, abartmıyorum en az 150 büro açılmıştı. O bürolara gidip gelenler harıl harıl yeni parti kurmayı tartışıyordu. Anayasa Mahkemesi'nin AKP'yi kapatmayacağını açıklamasından sonra hepsi çil yavrusu gibi dağıldı. Büroların kapısına kilit vuruldu."
Doğrusu o bilinmezlik ortamında bu tür bir hesap içinde olan ve bunu ilk açıklayan AK Parti'den ayrılan eski Devlet Bakanı Abdüllatif Şener oldu.
Şener, yeni oluşum için yola çıktı ama nereye ulaşacağı, arkasında kimlerin kalıp kalmayacağı henüz belli değil.
Bu nedenle siyasette, özellikle de yaşanan "muhalefet sendromu" nedeniyle hala ciddi bir boşluk olduğu gerçeği karşılığını bulmuş değil.
Bu da siyasi arayışın süreceği anlamına geliyor.
Ama asıl mesele, parti kurmak değil, toplumda karşılığı olacak siyaseti ortaya koymak.
Bakalım Türkiye'nin bu ihtiyacını kurulu partilerden biri mi, yoksa yeni kurulacak bir parti mi karşılayacak.
Sizce de hem AK Parti'yi siyaseten "zorlayacak", hem de doğru eksende muhalefet yaparak "rahatlatacak" bir siyasi harekete ihtiyaç yok mu?
Bir hafta sizlerden izin rica ediyorum, haftaya salı buluşmak üzere...