kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 9 Ağustos 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Cumartesi SABAH 
REFİK DURBAŞ

Bu dünyadan bir Bekir Yıldız geçmişti

60'lı yıllarda dönmüştü Almanya gurbetinden. Nuruosmaniye'nin girişinde yer alan Atasaray'ın alt katında, Alfabe matbaasında 'hurufat'larla uğraşmaktaydı. Almanya'da yaşadığı dört yılın birikimini Türkler Almanya'da romanına dökmüş, bir yandan yeni öykülerini yazıyor, bir yandan ekmek parasına entertipin başında yazı diziyordu. Sonraki yıllarda ülkenin en çok okunan yazarlarından biri olacak, kimi öyküleri sinemaya da uyarlanacaktı. Bu fotoğrafının üstüne kimi anılar da biniyor. 80'li yılların sonunda, Oktay Akbal ve Demirtaş Ceyhun'un da katılımıyla bir Almanya yolculuğumuz olacaktı. Birlikte gitmeyip orada buluşacaktık. Oktay Akbal, Münih'te rahatsızlık geçirdiğinden hemen döndü. Demirtaş Ceyhun gelemedi, o sırada Moskova'ya gitmek zorunda kaldı Nâzım Hikmet adına bir toplantıya katılmak için. Bekir Yıldız ise öğleyin indiği Stuttgart Havaalanı'nda yarım saat kaldıktan sonra aynı gün İstanbul'a dönmüş, "20 yıl sonra gördüğüm bu Almanların arasında ne işim var benim," demişti.

15 GÜN, TEK BAŞINA ALMANYA
Bu olaydan sonra hayatımın en uzun yolculuğunu yapmış ve tam 15 gün bütün Almanya'yı tek başıma dolaşmıştım. Yaşamının son günlerinde hayata ve kendine kırgındı. Kabuğuna çekilmişti. Sevdiği dostlarına yakın olsun diye İzmir Balıklıova'da küçük bir ev almıştı. Bir gün telefon etmişti: "Sarışın bir kadına âşık oldum. Onun uğruna Balıklıova'daki evi satıyorum. Bir evlilik adına yazdığım bazı kitapların telifini ilk karıma bağışladım. Bu ev de yeni aşkım adına feda olsun." Oysa son yari vefakârı Oya ile mutlu bir birlikteliği vardı. "Bekir Abi, yine ortalığı karıştıracaksın," dememe kalmadan işin aslı anlaşılmıştı. Sarışın kadın Tansu Çiller'di ve Bekir Yıldız 5 Nisan 1995 ekonomik yıkıntısıyla baş edemediği için son sığınağı Balıklıova'daki evini satılığa çıkarmıştı. Oysa Berlin'den Harran'a ulaşan bir coğrafyada Mahşerin İnsanları'nın hikâyesini yazmıştı. Ve o insanlar, aslında kendisiydi. Çünkü kendisiydi Almanya gurbetinde Yaman Göç ekmeğinin peşinde koşan, kendisiydi Kaçakçı Şahan olarak Urfa'da yoksulluğun zincirini kırmak isteyen... Çünkü İnsan Posası'yla damgalanan bir çağda, kendi kanıyla dokumuştu yazdıklarının her satırını, her hecesini, hatta her harfini... Sahipsizler'in Beyaz Türkü'süydü. Fakat ne hazindir ki, onun yıllar önce Güneydoğu'da öykülerine aktardıkları bugün televizyonlarda diziler halinde kitlelerin ilgisini çekiyor. Evlilik üstüne yazdığı o günler tartışmalar yaratan romanları, bugün yeteneksiz kimilerince kopya edilerek 'çok satılan kitap listelerinde yer alıyor. Birkaç yıl önce İskele Yayınları, Bekir Yıldız'ın bütün eserlerini 20'ye yakın kitap olarak yayımladı. Bugün merak ediyorum, acaba bu kitaplar kaç adet sattı, günümüz okuru nezdinde nasıl bir değer buldu? Gerçeği elimizin altında dururken, sahtesine bu merak nereden kaynaklanıyor? Adı Bekir Yıldız'dı, yaşadığı çağa ve dünyaya borcunu ödeyerek 10 yıl önce, 12 Ağustos 1998'de ayrıldı aramızdan. Bugün, Bekir Yıldız'ı yeniden değerlendirmenin, o şiir yüklü öyküleri yeniden okumanın zamanıdır diye düşünüyorum. Yazdıkları bugün de 'alacağı' olarak durmakta ardında çünkü...