kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 8 Ağustos 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

AKP ve cehennem senaryosu-3

AYM tarafından alınan ve AKP'yi "laiklik karşıtı eylemlerin odak noktası" olarak tanımlayarak hükme bağlayan karar sanıldığından daha vahimdir. Bu kararla birlikte Türk siyasal hayatının kurucu ve belirleyici unsurları bir kez daha tayin edilmiştir. Kurucu ve belirleyici unsurları kabaca ikiye ayırmak mümkün. Bunların bir bölümü sistem içi, bir bölümü sistem dışıdır.
Sistem içi unsurların başında siyaset, siyasal partiler ve muhalefet gelir. Türk siyasal yapısının özelliklerine bağlı olarak ortaya çıkan sistem dışı unsurlarsa ordu, yargı ve bürokrasidir. Elimizdeki karar bu kurumların konumlarını ve önümüzdeki dönemde üstleneceği işlevleri yeniden düzenlemiştir. Biraz daha ayrıntılı olarak bakalım.
1. Mevcut karar siyasal hayatın ortasına bir bomba bırakmıştır. Altı yıl iktidarda kalmış bir partinin bütün icraatı şimdi "laiklik karşıtı" diye nitelendirilmektedir. "Laiklik karşıtı" olmak siyasal bir pozisyondur. Laiklik yanlılığı veya karşıtlığı bir partinin ideolojik tercihlerinden kaynaklanır. O niteliği taşıyan bir parti "haydi değişeceğim" diyerek ertesi gün "laiklik yanlısı" hareket edemez. Bu durumda karar AKP'nin gelecekte uygulayacağı politikaları da bağlamıştır. Buna mukabil kazai bir "ceza" (yaptırımmüeyyide) getirilmiştir. Siyasi kararın kazai yaptırımı nasıl olur, ne anlama gelir, bilmiyorum. "Laiklik karşıtı" bir iktidar partisinin mesela atamaları bu cümlenin dışında mıdır? Bu şartlar altında o atamalara nasıl güvenilecek veya o atamalara dönük yaptırımlar ne olacak? Kısacası AYM'nin siyasi karar almasının vahameti her an biraz daha anlaşılıyor. Yapılması gereken bu davanın reddiydi.
2. Şimdi daha vahim soruya gelelim: bu kararı kim uygulayacaktır? Karar siyasi olduğuna göre siyasetin bunu uygulaması gerekir. Siyaset burada muhalefet demektir. AYM hiç değilse bu kadarını doğru yapmıştır. Uygulamayı siyasete bırakmıştır. Fakat bunu bilmek bütün sorunları çözmeye yetmiyor. Şundan...
Muhalefet meydanlarda bu hükmü dile getirmeye başlayacak yakın bir dönemde. Nitekim ilk yerel seçimler kapıda. O seçimlerde AKP oylarını korursa hatta artırırsa ne olacak? Bu defa halk da mı "laiklik karşıtı" hareketlerin odağı kabul edilecektir. Denebilir ki, halk partiyi seçmektedir, fakat bunu laiklik karşıtı hareket etsin diye yapmamaktadır. Bu muhakeme doğru olamaz. Çünkü ortada bir hüküm bulunuyor. Seçimler bu hükmün sınaması olacaktır. Büyük bir ihtimalle de hüküm meydanlarda aşılacaktır.
3. Bu çerçeve içine alıp bakınca akla başka bir şey geliyor. Türkiye'de kendini laikliği korumakla mükellef gören kurum ordudur. Karşısında bulunduğumuz hal bu açıdan çok kritiktir. Çünkü söz konusu ağır yüksek mahkeme kararıyla birlikte kendini laikliği korumakla yükümlü gören çevrelere bir çağrı çıkarılmıştır . O kurumlar siyasal arenaya davet edilmiştir . Biraz daha ileri giderek şunu söylemek de mümkün. Mahkeme hüküm verip fakat partiyi kapatmayarak Başsavcı'nın iddiasını doğrulamıştır. Bu aynı kurumlara yeni davalar açmak için bir mesnet (dayanak) teşkil etmektedir. Bundan sonra açılacak ilk davanın hukuki bir kavramla söyleyelim "karinesi" hatta "sübutu" (kanıtı) olacaktır. Yargı da böylelikle siyasal hayata onun kopmaz bir parçası olarak dahil edilmiştir.
Böylelikle siyasal hayat bir kez daha siyasetle siyaset dışı kurumlar arasında bir dengesizlik durumuna itilmiştir. Yargı bu bağlamda kendisine pozisyon belirlemekle kalmamış, yeni bir alan da hazırlamıştır. Hatta mesele onun da ötesine geçmekte ve şimdi orduyu da kapsayan yepyeni bir dönemi başlatmaktadır. Umarız siyaset bu gerçeği algılar ve bu darboğazı siyasal olarak aşmanın yolunu açar. Çünkü tam bir siyaset tutulmasıyla yüz yüze olduğumuz bir gerçektir.