kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 3 Ağustos 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Brandenburg Kapısı'nın girişi her zaman tarihi rollere bürünmüş sokak sanatçıları ve turistlerle dolu. Kulağınıza bir gürültü geliyorsa ilerleyin ve arkadaki dev sahnede hangi konserin olduğuna bir bakın.

Duvar ve tarihin gölgesinde Berlin yeniden doğuyor

KAYA GENÇ
Duvarın yıkılışının 10. yılını kutlamaya hazırlanan Berlin, postmodern binaları ve kalabalık sergi ajandasıyla Avrupa'nın yeni kültür..
İLİŞKİLİ HABERLER
Duvar ve tarihin gölgesinde Berlin yeniden doğuyor
Önümüzdekı yıl Berlin, Soğuk Savaş döneminin sembolü haline gelmiş olan Berlin Duvarı'nın yıkılışının 10. yılını kutlayacak. Şehir de sanki harıl harıl bu kutlamaya hazırlanıyor: Kimse duvardan, sosyalizm günlerinden bahsetmiyor belki, ama şehrin 10 yılda yaşadığı değişimi kesin biçimde vurgulamak istercesine mağazalar, kültür merkezleri ve sanat galerilerinin her gün bir yenisi açılıyor. Şehir merkezi aylardır devam eden inşaatlarla dolu; uluslararası markalar Avrupa'nın yeni kültür başkenti olarak adlandırılan Berlin'de olmak, şehri rakiplerine kaptırmamak istiyor. Elbette geçen ay Avrupa Futbol Şampiyonası'nda İspanya karşısında yaşanan yenilgi Almanların gururunu incitti. Yarı final maçına dek devam eden tatlı rekabet, arabalara iliştirilmiş Türkiye ve Almanya bayraklarıyla ifadesini bulurken, final maçında Almanya'ya destek veren Türklerin görüntüsü ülkenin yaygınlaştırmayı istediği 'kaynaşmış imtiyazsız kitle' fikrine hizmet ederek televizyonlarda defalarca gösterildi. Zaten yarı final maçı sonrası yaşanan tatsızlıklar bir yana, medya Almanya'da kültürlerin çarpışmadığını, ortak ve mutlu olduğunu söylüyor. Ancak Berlin'deki maddi eşitsizlikler ve Almanların kültürel bir işgal yaşadıkları korkuları durumun pek de böyle olmadığını gösteriyor. Türklerin yoğun olarak yaşadıkları Kreuzberg'den turistik merkez Potsdamer Strasse'ye yürümek bunu görmek için yeterli. İşçi semtlerindeki bakımsız ve tek tip evlerin önünden geçip Potsdamer Platz'daki post-modern Sony Center binasına yürüyünce, insan bu iki kültürün birlikte yaşadığı İstanbul'u da hatırlıyor.

ÇOK BİLİNMEYENLİ ŞEHİR
Bu görüşler, kaynaşan veya çarpışan kültürler üzerine yazılıp çizilenler size çok mu tipik ve klişe geldi? Berlin bir dönem Musevilere ve 'ötekilere' zulmetmek için klişelere fazlasıyla başvurulan bir şehirdi ve Judisches Museum Berlin'de bugünlerde devam eden bir sergi tam da bunu vurguluyor. "Tipik! Museviler ve Ötekiler Hakkında Klişeler" başlıklı sergi, başkalarına ve kendimize bakışımızda, bir millete, cemaate veya politik gruba dahil oluşumuzda karikatürize etme yeteneğimizin oynadığı korkutucu rolü ortaya çıkarıyor. Bilinmeyenden duyduğumuz korkunun nasıl ırkçılığa yol açabildiğini gösteren sergide dergiler, gazeteler, resimler ve afişlerde ifadesini bulan sıradan faşizm örnekleri incelenebiliyor. Ancak sergi ne yazık ki bugün sona eriyor. Şehrin dertli geçmişini gözler önüne seren bir başka etkinlik ise Martin-Gropius Bau'daki Jewgenj Chaldej fotoğraf sergisi. SSCB'nin ilk yıllarından itibaren Rus sosyalistlerin 'resmi fotoğrafçısı' olan Chaldej'in, 1980'li yıllara dek çektiği fotoğraflar arasında yıkılmış Berlin görüntüleri ön plana çıkıyor. II. Dünya savaşının bittiği günlerde kül olmuş şehre bakan Brandenburg Kapısı'nın tepesine, elinde SSCB bayrağıyla çıkmış askerin ünlü fotoğrafı ve Nazilerin son günlerini belgeleyen kareler şehir gezinizi tarihselleştirebilir. (Niederkirchnerstrasse 7) Berlin'in bu karanlık yüzü, varlığını gittikçe hissettiren ticari ve güleryüzlü bir Amerikan kültürünün gölgesinde kalıyor. Yeni açılan Madame Tussauds Müzesi de zaten şehrin kendi geçmişini 'oyuncaklaştırma' eğiliminin son örneği. Boris Becker'den Ludwig van Beethoven'a Alman kültürünün çok farklı aktörlerini (Angelina Jolie ve Samuel L. Jackson gibi Amerikalılarla da buluşturarak) yan yana dizen Madame Tussauds'nun en dikkat çekici özelliği ise gazetelerde "Führer Berlin'e dönüyor" başlıklarıyla karşılanan bir iş yapıp, Adolf Hitler'in mumyasını da sergilemesiydi. Lakin 41 yaşındaki bir ziyaretçi kendini tutamadı ve Hitler mumyasının kafasını uçurdu. 20 avroya yaklaşan giriş ücreti ve turist kalabalığına aldırmıyorsanız mumyalar arasında ilginç anlar yaşayabilirsiniz. (Unter den Linden) "Berlin ist arm, aber sexy", yani Türkçe mealiyle "Berlin fakir ancak seksi bir şehir" lafı, Berlin'in şu andaki belediye başkanı Klaus Wowereit'a ait. SPD'li solcu politikacı Wowereit'ın bir başka meşhur sözü de "Ich bin schwul und das ist auch gut so", yani "Ben eşcinselim ve bu iyi bir şey." Berlin de Paris gibi gay bir belediye başkanı tarafından yönetiliyor ve her yıl haziran ayının sonunda düzenlenen Christopher Street Day'de Berlinli gayler 1969 yılında New York'da, Christopher Street'te yaşanan eşcinsel ayaklanmalarında cinselliklerini savunanları hatırlıyor, sokaklarda gösteriler düzenliyor. Berlinli heteroseksüel Türkler arasında gaylerden nefret edenler olduğu kadar bu gösterilere katılanlar da var.

AMERİKAN ETKİLERİ
Berlin, şehrin farklı yerlerine yayılmış Türk restoranlarından çok (mesela Kreuzberg Wiener Strasse'deki Restaurant Mercan) dönerci büfeleriyle meşhur. Almanlar öğle yemeklerini kısa kesip genellikle atıştırarak geçirmeyi sevdiğinden, bir dönerliyi 2-3 avroya ayakta götürüp hayata devam etmek şehrin ruhuna uygun düşüyor. Dönerliyi yedikten sonra ise Deutsche Guggenheim'ın yolunu tutmanızı tavsiye ederiz. (Unter den Linden 13/15) Burada 21 Eylül tarihine kadar devam eden "Freeway Balconies" (Otoyol Balkonları) sergisinde, Amerikalı sanatçı Collier Schorr'un aynı güncel sanat alanındaki önde gelen yaklaşımları özetleyen işleri bulunuyor. Sanatçı, eleştirmen ve öğretmen olarak tanınan Schorr sergisinin başlığını, 1960'ların en büyük Amerikalı şairi Allen Ginsberg'in bir dizesinden almış. Amerikan kültürünün kendini sergileme telaşı ve gösterişçiliği üzerine olan bu sergiden çıktıktan sonra Berlin'i kuşatmış gibi görünen Amerikalıların geçen haftalarda açılan yeni elçilik binasına da bir bakmak şart. (Parister Platz) Brandenburg Kapısı'na çok yakın bir sokakta bulunan elçilik binası, 4 Temmuz Bağımsızlık Günü'nde açıldı ve bir mimar tarafından 'Alcatraz hapishanesine benzemekle' eleştirildi. Bina gerçekten de üzerinde bulunduğu Pariser Platz'ın ruhuna kesinlikle uyum sağlayamıyor, milyonlarca dolar harcanarak yapılan binanın özelliği en ileri derecedeki güvenlik önlemleriyle bir kale gibi tasarlanması. Bu güvenlik paranoyalarının en akılda kalıcı örneği, elbette Hitler'in intihar etmeden önce kurmaylarıyla kendini hapsettiği meşhur yeraltı sığınağı. Sığınakta olmanın nasıl bir duygu olduğunu merak edenler için turlar düzenleyen Berliner Unterwelten isimli mekân, nükleer saldırıya karşı koruma sağlayan ve Soğuk Savaş döneminde yapılmış gerçek bir sığınakta gezme fırsatı sunuyor. (Brunnenstrasse 105) Parti meraklıları ve 'hip' bir yer görme derdindekiler ise Arena'ya gitmeli. (Eichenstrasee 4) Minimalist tekno müzikler çalan mekânda ayrıca reggae ve funk geceleri de düzenleniyor. Ayrıca Am Flutgraben'deki Club Der Visionaere ve Am Wriezener Bahnhof'daki Berghain- Panorama Bar da parti meraklıları için bu yaz oldukça cazip geceler vadediyor. Berlin'in değişmeyen ve hep aynı kalan güzelliği ise Tiegarten. Burada bu yaza özgü herhangi bir program yok, ama bir ağaca sırtınızı verip kitap okuyabilir, kanallardan geçen ufak teknelere bakıp MP3 çalarınızdan dilediğiniz parçaları dinleyebilirsiniz. Oksijen şokunu atlattıktan ve rahatladıktan sonra ise en güzeli, bir sokak kahvesine oturup bisikletleriyle geçip gidenleri izleyip keyif yapmak. Ortalama günlük otel fiyatlarının 87 avro olduğu ve Türkiye'den her yıl yurtdışına yapılan tatil amaçlı 2.3 milyon seyahattan yüzde 31'inde tercih edilen seyahat adresi olan, Almanya'nın bu aynı zamanda hem gürültülü hem huzurlu başkentiyle aramızdaki tek engel ise, vize almak isteyen Türklere ikinci sınıf insan muamelesi yapmaktan hoşlanan Alman devleti ve onun resmi temsilcileri. Türkiye'ye yönelik faaliyetlerini artıran Alman turizm sektörü de zaten bunu kabul etmiş durumda; sürekli olarak vize almanın kolaylaşacağı, Almanya'ya gitmek isteyenlerin gerekli belgeler karşılığında sorunsuzca ülkeye girebileceği söylense de, fakir ve seksi şehir Berlin'in kapıları iyi para kazanıp düzenli bir işi olmayanlara kapalı görünüyor. Lufthansa'yla İstanbul-Berlin arası uçuşlar vergilerle birlikte gidiş-dönüş yaklaşık 600 YTL.
Haberin fotoğrafları