kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 31 Temmuz 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Gülmekle ağlamak arasında bazen kıl payı kadar fark yoktur...

Büyük Amerikan şirketleri ile müşterileri arasındaki ilgi çekici yazışmaların yer aldığı bir kitap vardı.
Kitaplığımda aradım, bulamadım. Herhalde bir arkadaşıma "ödünç" vermişim.
Babamın arkadaşlarından rahmetli ansiklopedist İbrahim Alaettin Gövsa'nın Ankara'da, evindeki devasa kitaplığı, çocukluk hatıralarımda yer alan unutulmaz görüntülerden biridir.
Kitaplığın en üst rafında "Bu kütüphane ödünç alınan kitaplarla kuruldu" yazılı bir levha vardı.
Benim kitaplığımda bulamadığım o şirket-müşteri yazışmaları kitabında, bizim bugünkü durumumuzu yansıtan mektuplar da vardı.
Örneğin bir müşteri, bir dev otomotiv şirketinin başkanına "Geçen hafta sizden aldığım otomobilin klaksonundan başka her yerinden ses çıkıyor" diye anlatmıştı şikayetini.
Bu müşteri şikayetini okuduğumda, Trakya'nın bir ilçesindeki kaymakamlık binasının onarımı için İçişleri Bakanlığı'ndan ödenek isteyen kaymakamla bakanlık arasındaki yazışmayı hatırlamıştım.
Şöyleydi mealen bu yazışma:
Kaymakam- Kaymakamlık binamızın acilen onarıma gereksinimi vardır. Gerekli ödeneğin tahsis edilmesini arz ederim.
Bakanlık- Kaymakamlık binanızdaki onarım gerektiren durumları listeleyip gönderin.
Kaymakam- Binamızda musluklar dışında her yerden su akmaktadır.
Arayıp da bulamadığım Amerikan şirketleri ile müşterileri arasındaki yazışmaların yer aldığı kitapta, bir sigorta şirketi ile gemileri sigortalanan bir denizcilik işletmesi şirketi arasında yer alan şu yazışmalar da vardı:
Sigorta Şirketi- Şirketimiz bir hasar anketi yapmaktadır. Bu bakımdan geçen yıl gemilerinizin kaç kez battığını bize bildirmenizi rica ederiz.
Denizcilik Şirketi- Şirketimizin gemileri birer defa batar.
Aslında bizim mizah edebiyatımızın derinliklerine inerseniz, bu tür yazışmaların telgrafla da yapılabileceğini görürsünüz.

Kokunun kaynağı meselesi
Bilinen hikayedir.
Köyden gelip kente yerleşen çiftçi, girişimciliği sayesinde gecekondudan apartmana geçmiş. Bir daire kiralayıp, taşınmış.
Bir süre sonra aklına köyde bıraktığı yeğeni Ahmet gelmiş.
- Şu Ahmet'i çağırıp konuk edeyim, amcasının başarısını görüp kendine örnek alsın, diye düşünmüş.
Yeğeni Ahmet'i kente davet etmiş.
Apartman dairesinde yeterli sayıda oda olmadığı için Ahmet gelince ona salonda bir döşek sermişler.
Ahmet o gece misafir sofrasında ağırlanmış, yemiş içmiş. Gece olunca da salondaki döşeğe yatıp, uyumaya çalışmış. Ancak yemeğin ölçüsünü kaçırdığı için uyuyamamış. Karnına giren sancıyla da döşekte dönmeye başlamış.
Kalkıp "Tuvalet nerede" diye sormaya, amcasını, yengesini uyandırmaya cesaret edememiş.
Bakmış salonun köşesinde koca bir saksıda bir kaktüs var. Kaktüsü köküyle ve toprağı ile saksıdan kaldırmış. Sonra saksıya büyüğünü de küçüğünü de yapmış. Arkasından kaktüsü yeniden saksıya yerleştirip, yatmış, uyumuş.
Ahmet iki gün sonra köye dönmüş. Aradan iki ay geçmiş. Bir gün köydeki Ahmet'e, kentteki amcasından bir telgraf gelmiş.
Şöyle yazıyormuş telgrafta:
- Yeğenim Ahmet... Nereye ettinse acele telle. İki ev değiştirdik ama hala kokunun yerini bulamadık.
Kıssadan hisse çıkartmayı deneyecek olursak, "20'nci yüzyıldan 21'inci yüzyıla taşınırken beraberimizde neyi de taşıdık ki, zaman zaman ortam nefes alınamaz oluveriyor" sorusunu seslendirebiliriz...

Gözden çok uzak
Her konuda adaletin tecelli edeceğine emin olanlara sayın okurumuz Galip Atılgan'ın gönderdiği bir fıkrayı sunarak bu konuyu noktalayalım:
Küçük kız- Matematikten sıfır alacağım.
Baba- Öyle mi! Bundan emin misin?
Küçük kız- İki artı ikinin beş ettiği kadar eminim.
Gözündeki kataraktın giderileceği ameliyatı olmak için hastaneye yatan ve hasta dosyalarının karışması sonucu rahmi alınan bahtsız kadın, acaba gündemdeki "Dava dosyaları" hakkında ne düşünüyordur?