kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Temmuz 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

"Şipşak" değil gerçekçi çözüm

Bazı "Hard liberaller" (Not: Medyada "Trend" haline gelen polemiklere durduk yerde bir yenisini eklememek için, özel olarak hiç kimseyi kastetmediğimizi önemle belirtiriz), Türkiye'nin tarihten ve coğrafyadan gelen sorunlarına şipşak çözümler veya reçeteler üretmekte pek ustalar.
Örneğin, Ermeni sorunu mu? "Soykırım iddialarını tanısak ne olur sanki?" (Oysa insanlık tarihinin en utanç verici, uluslararası hukukun da en ağır suçlamasını hiçbir devlet asla kabul edemez.)
Örneğin, Kürt sorununun çözümü için ortaya atılan federasyon iddiaları mı? "Canım üniter ve ulus devletten vazgeçsek ne kaybederiz? Zaten dünyada ulus devlet modası geçiyor." (Tam tersine, ayrılıkçı hareketleri tetikleyen bazı uluslararası oluşumlar ve örgütlere karşı ulus devlet modelini tek kalkan gören ülkelerin sayısı çığ gibi artıyor.)
Kıbrıs sorunu da bu örneklerden biri. O çevreler, Kıbrıs'ı oldum olası Türkiye'nin AB yolunda ilerlemesini güçleştiren bir pranga, milliyetçi akımlarını besleyen kaynak görüyorlar.

Ne teslimiyet, ne statüko
Biz ne onların "Ver kurtul" anlayışını paylaşıyoruz, ne de "Kıbrıs sorunu 1974'te çözüldü" diyen "Statükocular"ın yaklaşımını doğru ve gerçekçi buluyoruz.
Evet, Kıbrıs sorunu çözülmeli, adanın bölünmüşlüğüne son verilmeli, Kuzey de artık AB coğrafyasına katılmalı. Ama bu çözüm iki temel kritere dayanmalı: 1- Soydaşlarımızın kanla kazanılmış haklarını ve bu hakları korumak için Türkiye'nin üstlendiği taahhütleri gözetmeli. 2- Türkiye'nin tarihi, coğrafi, siyasal, stratejik çıkarlarını kollamalı.
Böyle bir barış planı çok mu zor? Bizce değil. Zaten KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas'ın dün 3 Eylül'de başlatmayı kararlaştırdıkları çözüm müzakereleri için mutabık kaldıkları parametreler de, saydığımız kriterleri epeyce karşılıyor. Neler onlar? Özetleyelim:
* Kıbrıs, "Tek egemenliğe, tek vatandaşlığa ve tek uluslararası kimliğe sahip" Birleşik Federal Cumhuriyet olacak. Ancak bu federasyon iki toplumun, iki bölgenin, iki kurucu devletin (Veya iki özerk eyaletin) siyasi eşitliğine dayanacak.
* Kıbrıs'ın herkesin uyacağı ortak federal anayasası olacak. Ama iki kurucu devletin, ortak yönetimin yetkileri dışında kalan alanlardaki yaşamı ve kuralları düzenleyen federe anayasaları da bulunacak.
* Federal devletin yönetim birimleri nüfus oranları dikkate alınmadan, siyasal eşitlik ilkesine göre paylaşılacak: Dönüşümlü başkanlık (İki dönem Rum, bir dönem Türk), başkan yardımcılığı (Başkanlık Rumlar'da olduğunda yardımcılığı Türkler'den seçilecek veya tersi), Başkanlık Konseyi (Başkan ve yardımcısından oluşacak, ikisinin de veto hakkı bulunacak), bakanlar kurulunda eşit dağılım gibi. Ancak iki federe devlette ayrıca belli alanlarda yetkili hükümetler de görev yapacak. Biraz Belçika, çokça Irak modeline dayalı bir yapılanma.

"Al-ver" veya "Kazan-kazan"
Böylece iki halk hem bir arada yaşayacak, hem de en az 60 yıldır iki toplumu zehirleyen karşılıklı güvensizliğin toksinleri bünyeden tümüyle atılıncaya kadar bir dizi " Güvenlik sübapları "
olacak.
Elbette epey dikenli konu da var:
* Mülkiyet: 1974'teki Barış Harekatı'ndan çok 1979'daki nüfus mübadelesi çetrefilleştirdi.
* Göçmenlerin dönüşü: Hem Rumlar'ın Kuzey'e, Türkler'in Güney'e yeniden yerleşebilmeleri, hem de Kuzey'deki Türkiyeliler'in bir bölümünün Anadolu'ya geri gönderilmesi. Peki ama AB'nin dolaşım özgürlüğü ilkesinden yararlanarak Kıbrıs'a yerleşen ve Rum yurttaşına geçen Yunanlılar ne olacak?
* Adanın askersizleştirilmesi: 950 askerli Yunan alayı ile kimilerine göre mevcudu 43 bine ulaşan Türk Barış Kuvveti'nin Kıbrıs'tan ayrılması. Peki, Rum ordusunun çok büyük olasılıkla Kıbrıs vatandaşlığına geçmiş veya geçirilmiş Yunanlı asker ve subayları kalacak mı?
Bu dikenlerin yukarda belirttiğimiz "Olmazsa olmaz" ilkeler doğrultusunda ve "Al-ver" değil, "Kazan-kazan" anlayışıyla çözülebileceğini düşünüyoruz.
Şurası kesin: 3 Eylül'de başlayacak çözüm müzakereleri, birleşik Kıbrıs için son şans, son fırsat olacak. Ya iki toplum güvenlikleri için gerekli mekanizmalarla donatılmış olarak ortak geleceklerini inşa edecekler. Ya da herkes kendi yoluna gidecek.