kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 9 Temmuz 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Sürekli karanlık için her dakika karanlık!

İddiaya göre...
"Ele geçirilen yeni bir darbe planı"ndaki "harekâtlar"dan biri de, yeni "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemleri düzenlemekmiş.
Mümkündür.
O eylem nasıl olsa daha önce, "karanlık aydınlatma" ameliyesinden çıkarılıp "iktidar indirme" amelesine dönüştürülmüştü!
İkinci ayağı zaten "Susurluk çamuru" nda olan Refah ile Yol iktidarı, "devletin karanlıkları" gerekçesiyle kamuoyu baskısına maruz iken, Türkiye psikolojik harekât tarihinin en büyük manevralarından biri sayesinde, öteki ayağının "irtica tehlikesi" yüzünden çökertilmişti.
Hoş, o "irticai" ayak da "liberal" ayağın "derin" kokularını örtmek ve "laik" devletin kanlı sırlarına sahip çıkmak için "fasa fiso" derken sırtından vurulmuş gibi oldu!
Böyle karışıktır memleket işleri.
Saf tutan cemaatten birileri, bir bakmışsınız, başka ibadethanede başka cemaatin saflarında.
Cenaze ortada kalıverir.
Sık sık hatırlatmak gerekiyor.
"Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi"...
Özellikle, devlet (hükümet, polis, askeriye, istihbarat) derinlikleri ile yeraltı dünyası, faili meçhul cinayetler, katliamlar, kaçakçılık, uyuşturucu ve kumarhane kara parası arasındaki ilişkileri, kanı, irini, çamuru aydınlatma talebiydi.
İktidarın DYP kanadı, önceki hükümetin başı olarak bunun önemli bir parçası ile siyasi sorumlusuydu zaten...
İktidarın Refah kanadı ise, örtmeye, örtbas etmeye, Erbakan'ın taptığı "devlet"i ve güzel ortağını, polis ve ordu sorumlularını korumaya adamıştı kendini.
Bir ayağı çamurda olan iktidar, topuktan da vurularak (ki kendisini de ayağından vurmuştu zaten) ayağı çukurda hale getirildi.
O sırada, Çankaya'daki Demirel, "derin devlet karanlığının aydınlatılması talebi" için, "Ucu nereye kadar gidiyorsa oraya kadar gidilsin" diyordu.
Bir ucunda elbette önceki "Çiller hükümeti" vardı ama...
Müthiş bir askerli, medyalı ve sözde sivil toplumlu estetik operasyonla, ucu sadece hükümet devirmeye gitti.
"Derin devlet" utancı ile pislikleri büyük ölçüde örtü altında, yeraltında ve üstünde kaldı.
Demirel de zaten uçlarda uçmaktan vazgeçip derin çizmeye sokuverdi ayağını da kafasını da!

Aynı Demirel şimdi "Ergenekon balonu" diyor.
Tabii ki, ortada bir mahkûm yoksa, vicdan bir yana, hukuken tüm zanlılar hâlâ masum.
Ama "balon" da biraz aşırı şişkin ve pişkin bir şey.
Hadi Demirel, Cumhuriyet tarihinin yarısından fazlasının "Dün dündür, bugün bugün"ü.
Ama, Susurluk'un da aktörü olmuş kimi asker, sivil ve tetikler ile o zamanlar Susurluk'a posta koymuş olan kimilerinin aynı safta, aynı cemaatte birleşebilmesi nasıl bir şey!
Şöyle bir şey:
10 yıl önce "faili meçhul cinayet, yargısız infaz" ile suçladığınız ve hukuku göreve çağırdığınız birileriyle şimdi aynı "balon"a binmiş uçuyorsunuz.
Bu, "AKP tehlikesi, iktidara muhalefet gereği" ile açıklanabilecek bir şey değil.
Bu, hakikaten başka bir şey.
Tabii ki, "karanlıkların aydınlatılması talebi" ile iktidar yanaşmalığı da bambaşka bir şey.
Ama diğeri hakikaten aşırı bambaşka bir şey!
Bu ülkede, iktidar kim olursa olsun, hâlâ "Karanlıkların aydınlatılması" ihtiyacı ve bunun yargıda, Meclis'te, gazetecilikte, kamuoyunda hayati kılınması gereği var mıdır yok mudur?
İçimizi acıtan onca kaybın, olayın aydınlatılması gereği var mıdır yok mudur?
Varsa...
Bunu, Susurluk cemaati ile de ittifak içindeki saflarda mı umar insan; "ampul iktidar"a karşı diye, "karanlık prizlere takılı bir fiş"e dönüştürür mü aklını ve vicdanını?
Tabii ki her türlü iktidar baskısına, her türlü iktidar eziyetine, her türlü iktidar kumpasına karşı çıkmak da insanlık onurudur...
Ama her türlü baskıya, her türlü eziyete, her türlü kumpasa karşı çıkmak daha da öyledir.
"Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık"ın talebi, mesela, Veli Küçük'ün, yargılanabilmesi bir yana, sorgulanabilmesi, lütfedip ("Atatürk'ün kurduğu, kayıtsız şartsız millet egemenliğinin tecelli ettiği") Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ifade vermesi, ne bileyim "devlet birimlerinin kullandığı Yeşil"in hesap vermesi değil miydi mesela?..
O talep nereden onların da malı oluverdi şimdi?
Oldu mu, uydu mu yani!