kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Temmuz 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Erivan'dan gelen davet

Krizlerin çözümünde diplomasi çaresiz kaldığında, spordan yardım istenir. ABD ile Çin arasındaki "Ping-pong diplomasisi"nden bu yana barış umutlarını spora bağlayanların hiçbir zaman mahcup olmadıkları söylenir.
Türkiye ile Ermenistan'ın 2010 Dünya Kupası elemelerinde aynı gruba düşmeleriyle birlikte "Futbol diplomasisi"nin dinamikleri harekete geçti.
Önce Ermenistan'ın yeni Devlet Başkanı Serj Sarkisyan geçen ay Moskova ziyareti sırasında 6 Eylül'de Erivan'da oynanacak Türkiye-Ermenistan milli maçına Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü davet etmeye hazır olduğunu bildirdi. Ardından Çankaya'ya yakın kaynaklar, böyle bir davetin olumlu karşılanacağını fısıldadılar.
Ve beklenen adım atıldı: Sarkisyan'ın sözcüsü davetin dün Gül'e ulaştırıldığını açıkladı.

1915 söylemi yumuşadı
Bu gelişme Ermenistan'la ilişkilerin normalleşmesi ve 1991'den bu yana kapalı olan sınırın açılması sürecini tetikleyebilir mi?
O kadar kolay değil. Çünkü iki ülke arasında Ağrı Dağı kadar yüksek engeller var. Sorunları iki grupta değerlendirmek gerekiyor.
İlki elbette her gün en az bir ilmik daha atılan 1915 olayları hesaplaşması. Türkiye bu konuda 2005'te Başbakan Erdoğan'ın girişimiyle ciddi açılım yaptı: Zamanın Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan'a iki ülkenin tarihçilerinden oluşacak bir komisyon kurulmasını ve arşivlerin açılmasını önerdi, "Bu komisyonun varacağı sonucu kabulleneceğini" resmen taahhüt etti. Koçaryan, soykırım iddiasını varlık nedeni yapan Ermeni diasporasının baskısıyla çağrıyı reddetti.
Ancak geçen Şubat'ta Koçaryan'ın yerine seçilen Sarkisyan daha ılımlı ve yapıcı bir politika izlemeye karar verdi. Çünkü Ermenistan bir yandan Türkiye'nin, diğer yandan Azerbaycan'ın fiilen abluka anlamına gelen ambargolarıyla nefes alamaz duruma gelmişti.
Sarkisyan ve sözcüleri önce 1915 olaylarıyla ilgili söylemlerini ve tanımlarını yumuşattılar: "Soykırım" suçlamasının yerini "Kitlesel ölümler", "Geçmişin acı olayları", "Tarihi gerçekler" gibi daha makul göndermeler aldı.
Onu ortak tarihçiler komisyonu önerisine sıcak bakılabileceği işaretleri izledi. Ancak bir koşulları vardı: Bu komisyon ancak iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasından ve sınırın açılmasından sonra mümkün olabilirdi.
Daha sonra da Ankara'nın çizgisine geldiler: "Önkoşulsuz masaya oturalım." Yani, tehcir ve sonuçlarıyla ilgili görüş ayrılıkları daha sonra tarihçilere havale edilsin.
Erivan'ın vardığı nokta, bölgesindeki politikalarını "Komşularıyla sıfır sorun, sıfır ihtilaf" ilkesine dayandıran Ankara için elbette güzel bir gelişme.

Karabağ kanadıkça olmaz
Ancak Türkiye ile Ermenistan arasındaki sorunların bir başka kalın dosyası daha var: Yukarı Karabağ.
Hemen hatırlatalım; Türkiye, Ermenistan sınırını sözde soykırım iddiaları için değil, Yukarı Karabağ'daki Ermeniler'in silahlı kalkışm ayla tek yanlı bağımsızlık ilan etmeleri nedeniyle kapattı. Ve de bu ayrılıkçı hareketin trajik sonuçları yüzünden: Hocaali katliamı, 1 milyona yakın Azeri'nin yerindenyurdundan edilmesi, Dağlık Karabağ sınırları dışında kalan Azerbaycan topraklarının da işgali gibi.
Kafkaslar'da hiçbir etken veya gelişme, Haydar Aliyev'in "Bir millet iki devlet" vecizesiyle anlattığı TürkiyeAzerbaycan ilişkilerinden daha önemli olamaz. Geçmişleri gibi gelecekleri de ortak olan iki devletin kardeşliği ve kader birliği, hiçbir şeye feda edilemez.
Yani? Yukarı Karabağ sorunu Azerbaycan'ın hakkını teslim edecek şekilde çözülmedikçe, Türkiye ne Ermenistan sınırını açabilir, ne de diplomatik ilişki kurabilir.
Yukarı Karabağ savaşı sırasında birçok dostu canlabaşla ve olağanüstü özveriyle Azeriler'in yardımına koşan Gül de bu gerçeğin belirlediği çerçevenin veya kırmızı çizgilerin dışına çıkmanın kolay olmadığını çok iyi bilir.
Çare? Yukarı Karabağ sorununa çözüm için oluşturulan ve Türkiye'nin de yer aldığı Minsk Grubu'nun tarafları uzlaşmaya mecbur, hatta mahkum etmesi.
Yoksa "Uluslararası Kriz Grubu"nun da uyardığı gibi, Azerbaycan ile Ermenistan ve Yukarı Karabağ Ermenileri arasında yeni ve çok daha kanlı bir savaş kaçınılmaz hale gelecek. Üstelik pek de uzak olmayan bir gelecekte.