kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Temmuz 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Sol sazının üç teli

Geçen hafta Ergenekon tartışmaları ortalığı kaplayınca çoktan beridir üstüne birkaç satır yazmayı düşündüğüm sol konusunu ertelemek zorunda kaldım. Bilmiyorum sıcak yaz gününde sol üstüne bir tartışma kimin ilgisini çeker ama üst üste iki olay patlak verince, Türkiye'deki "ulusal sol" konusuna bir daha dönmeden duramadım.
İki olaydan biri CHP ile Sosyalist Enternasyonal arasındaki ilişki, diğeri de DSP'de yaşanan iç gerilim. Bu iki oluşuma bakınca Türkiye'deki solun hali pür melali neredeyse güneş-balçık ilişkisini hatırlatacak düzeyde. O arada bazı dostlarımız solda yeni bir parti kurma girişimi içinde bulunuyor. O konuyu da daha sonra ele alacağım.

Ulusal sol ucubesi
CHP'nin Sosyalist Enternasyonal'e şikayet edilmesi türünden girişimler beni fazla ilgilendirmiyor. Yanlış değil o şikayete mevzu olan görüşler; doğru olmasına doğru ama yeni değil ve özünde çok önemli bir noktaya tekabül ediyor: ulusal sol kavramına.
Yıllar yılı Türkiye'de ister sağda ister solda olsun bütün siyaset ve grupların özünü söz konusu ulusallık, ulusalcılık tartışmaları meydana getirdi. Bu kendiliğinden veya tesadüfen ortaya çıkmış bir durum değildi. Bütün sol gruplar Türkiye'de 1960'ların ortasından başlayarak kendilerini Kemalizm üstünden tarif etmeye ve kendilerine bir "yerlilik" kılıfı biçmeye başladı. Böylece çok kısa süre içinde sol Kemalizmin bir çeşidi, bir türü haline geldi.
Toplam dört dönemi olan Kemalizmin her dönemi solu bir başka biçimde etkiledi ve ortaya sola benzemeyen, evrensel sol değerlerle hiçbir ilişkisi bulunmayan, solu sola özgü kavramlar etrafında biçimlendirmeyi, toplumu da o sol çerçevesinde bir araya getirmeyi öngörmeyen ucube bir şey çıktı.
Bülent Ecevit, 1980'lerden başlayarak bu solu büsbütün güçlendirdi. Solun tartıştığı iki konudan birisi ulusalcılık diğeri laiklik oldu. Sol içe kapandı ve toplumsal ayrışmacılık yaptı. Bugünkü CHP'nin nesiyle, neyiyle sol olduğunu düşünmek bile olanaksız. Buna rağmen azınlık da olsa bir grup insan şimdi CHP'yi elde etmeye çalışıyor.

Kulübün adı parti
Aynı kanatta yer alan öteki parti DSP'nin durumu daha da kötü diyemeyeceğim. Çünkü sayısal bazı farklar dışında CHP'ye çok benzeyen özellikler taşıyor. Bu partilerin hiçbirisi kendi dışına açılmış, parti içi hukuku ve demokrasiyi işletmiş, aşağıdan yukarıya örgütlenmiş kurumlar değil. Bütün bu kavram ve eylemlerin tam tersini bir araya toplarsanız CHP ve DSP'nin gerçeğine ulaşmış olursunuz. Her iki parti de kendi anlayışı doğrultusunda ve anlayışının hızı içinde sağa yerleşmiştir ve daha da sağa kaymaktadır.

Popülizm batağında boğulmak
Bu o kadar böyledir ki, şimdi DSP'nin iki temel tartışması var. Birincisi, Rahşan Ecevit partinin daha da sağa açılmasını istiyor. Ve parti üstündeki hegemonyasının devamını sağlamaya çalışıyor. İşte birbirini tamamlayan ve yukarıda öne sürdüğüm görüşleri somutlaştıran iki önemli sorun. Peki neden? Çok basit ve Türk solunun büyük bir başka yapısal kısıtlaması yüzünden: popülizm.
Batıda sağ bir kavram olan ve gene bizde çarpıtılarak yeni bir anlam yüklenmeye çalışılan bu olgu sol bakımından bir felakettir ve o felaket bugüne kadar bütün partilerin en önemli karakteristiği olmuştur . Rahşan Ecevit de bugüne kadar çok fayda gördüğü o popülizmden partiyi biraz daha sağa kaydırarak bir kez daha medet umuyor.
Nazım Hikmet "üç telli sazdan bir şey çıkmaz" diyordu. Eğer ulusalcılığı, popülizmi ve demokrasisizliği sazın üç teli kabul ederseniz, gerçekten bu üç telli sazla sol olmaz!