kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Temmuz 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Günaydın 
BELGİN ÇOBAN
kitap

Siz niye gençleri öldürüyorsunuz ulan!

Şimdi onun hayatını okurken, Hürriyet'te çalıştığım dönemde sadece bir kez konuşma fırsatı bulabildiğim o adam canlanıyor gözümde. Tabii yetişemedik onun cenaplığına ama en azından bildik! Bu da yetti mi ne... (Yetiştiklerimize bakıyorum da, cenap kelimesini silmek istiyorum sözlükten!) Sonra birkaç yıl geçti. Sonra da bir gün aldık haberi, gittiği haberini... Sonra bir bakmışız dört yıl olmuş o gideli... Ve şimdi dördüncü yılında, 27 Temmuz'a adım adım yaklaşırken, Doğan Kitap'tan çıkan 'Mizahın Abisi Oğuz Aral' ile buluşturdu bizi Korhan Atay ve Figen Kumru Akşit... İyi ki de buluştuk. Türk mizahına çok önemli katkısı bulunan Oğuz Aral'ın başka başka yönlerini de öğrenebileceğiniz, gülmekten ağlayacağınız, acıyla dudaklarınızı kıvıracağınız bir kitap bu. (Üstelik iyi yazılmış bir biyografi...) Oğuz Aral'ı çok iyi anlayabilmenizin ötesinde, tüm doğallıyla onun neden Oğuz Aral olduğunu da çok iyi anlayacaksınız elbette. Ve istisnasız soracaksınız kendinize "Niye bu adamlardan daha çok olmaz ki etrafta?" Gerçekten niye? Kitapta; 'Huysuz İhtiyar'ın kendini ölüme nasıl yatırdığını ve bunu neden yaptığı sorusunun yanıtını da okuyacaksınız. Tabii şimdi ben size tek tek onu ve yaptıklarını, neden değerli bir adam olduğunu anlatmak istemiyorum, kitabı alın okuyun! Ama birkaç Huysuz İhtiyar Oğuz Aral davranışı aktarmadan da edemeyeceğim. Belki işe yarar!
"...Oğuz Aral, Yeni Sabah'ta çalışmaya ve Altan Erbulak'la aynı odayı paylaşmaya başladı ki, bu hayli tehlikeli bir beraberlikti... Odanın pisliğinden ve dağınıklığından yaka silken İhsan Ada (yazıişleri müdürü), ikisinin olmadığı bir gün, odayı temizletip badana yaptırdı. Altan ile Oğuz ertesi gün geldiklerinde, pırıl pırıl bir odayla karşılaştılar. Hiç hoşlanmadılar. Düzen ve intizamın bu kadarı sinir bozucuydu. Altan pabuçlarını çıkardı, Oğuz, Altan'ı omzuna aldı; pabuçların tabanlarını çini mürekkebiyle boyayıp tavandan duvara ve tabana inen ayak izleri yaptılar. Bir süre sonra odaları ayrıldı. Oğuz, Altan'ın bitişiğindeki odaya geçti. Masa başında çizim yaparak saatler boyu iki büklüm çalışmaktan ikisi de şikayetçiydi. Omurgayı rahatlatmak için spor yapmak gerekiyordu. Bir pinpon masası alıp, arada sırada oynamaya karar verdiler. Ancak ikisinin odası da masayı sığdıracak büyüklükte değildi. Pinpon masasını alıp, netin hizasından ikiye kestiler. Masanın yarısını Oğuz'un, yarısını da Altan'ın odasına karşılıklı yerleştirip, netin üstüne gelen kısmında duvarı deldiler. Çalışmaktan yoruldukça, pinpon oynayabiliyorlardı artık..."
Oğuz Aral, satışı 500 binleri bulan mizah dergisi Gırgır'ı yaparken sağcıları, solcuları ve devrimcileri eleştirir. Bir sayıya da Alparslan Türkeş kapak olur. 'Ülkücü Gençlik Derneği'nde yapılan aramalarda çok sayıda bomba ve silah ele geçirildi' üst başlığının verildiği kapakta, Türkeş dernekteki bomba yığınlarını işaret ederek jandarmaya açıklama yapmaktadır: "He... He... Tam zamanında geldiniz valla... Bakın hain solcular bizim çocukların derneğine de bomba attılar. Resmen şikayetçiyiz..." Türkeş'in nasıl kıvırmaya çalıştığı; el, yüz ve vücut hareketleriyle de desteklenir tabii. Bu kapaktan sonra tehditler artar ve bir gün... "Oğuz, Seyit Ali'yi (oğlu) Sultanahmet'te gezdiriyordu. Karanlık suratlı dört-beş genç bir anda çevrelerini sardı: (Oğlu anlatıyor) Bir tanesinin elinde zincir var, hafiften gizliyor. Birinin ceketi garip bir pot yapmış, besbelli onda da tabanca var. Ekip şefi pozundaki, 'Sen bizim başbuğumuzu neden öyle çiziyorsun lan!' dedi. Babam alttan alacağına, konuşanın üzerine doğru bir adım atıp, korkunç bir sesle, 'Siz niye gençleri öldürüyorsunuz ulan! Ayıp değil mi?' diye bağırdı. Karşı saldırıya geçmesi onları afallatınca babam hiç durmadan avaz avaz bir nutuğa başladı. Dönüp kös kös gittiler..."