kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 4 Temmuz 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Ergenekon'a ordudan bakmak

Şu an okuduğunuz yazıya eski bir darbecinin dehşet verici bir sözüyle başlamak niyetindeydim. "Türkiye'de her zaman darbe şartı vardır" şeklindeki bu sözün sahibi Orhan Erkanlı mıdır, Orhan Kabibay mıdır yoksa Numan Esin midir diye hafızamı yoklarken Mehmet Barlas'ın yazısında (3.7.2008) aynı söze gönderme yapıldığını ve aradığım ismin Kabibay olduğunu gördüm.

Darbeler de değişir
Evet, Türkiye'nin demokrasi tarihi darbeler ve darbe girişimlerinin tarihidir.
Ama aradan geçen zamanda darbe kavramı da, yöntemi de değişim geçirdi. 27 Mayıs gibi hiyerarşi dışı, aşağıdan gelen darbeler zamanla hiyerarşi içine alındı. 12 Eylül aynı zamanda 27 Mayıs sonrasındaki büyük ordu çalkantısının kontrol edilmesi ve darbenin açık biçimde, emir komuta zinciri içinde gerçekleştirilmesidir.
Daha sonraki 28 Şubat darbesini bizzat askerler postmodern darbe diye nitelendirdiğine göre aradan geçen zamanda köprülerin altından çok sular akmış olmalıdır. Buna rağmen darbelerin Türkiye'de değişmeyen bir "sisteme" dayandığını belirtmeden geçmek olanaksız. Toplumun gerilim içine sürüklenmesi, sosyal huzursuzluğun had safhaya ulaşması ve nihayet yönetim zafiyetinin korku yaratacak, toplumda sığınma duyguları doğuracak bir boyuta çıkması darbe öncesi dönemin karakteristik özelliğidir.
Sadece Ergenekon konusunda dünkü gazetelerde ortaya saçılan bilgilere bakarak ve şu söylediklerimi göz önünde bulundurarak konuşacak olursam bu tablonun bir kez daha hazırlandığı, planlandığı anlaşılıyor. Fakat Ergenekon salt bununla sınırlı değil. Gene basına yansıyan bilgilerden işin bir başka boyutu daha var. O da şu...

12 Mart'a benzememek
Ergenekon'un bugünkü pozisyonuna giden süreç 12 Mart'a çok benziyor. Darbe yanlısı olan komutanlar Kıvrıkoğlu-Özkök dönemlerinde belli ki, hiyerarşi içinde gerçekleşecek bir darbeye üst komuta kademesini ikna edemedi ve süreleri dolduğu için de emekli oldular. Darbe o anlamda çöktü. Bu 9 Mart-12 Mart geçişinde de yaşanmıştı. Fakat zaman içinde 12 Mart komutanları emekli olunca darbeyi unuttular. İş 12 Eylülcüler tarafından tamamlandı. 1960'ların Talat Aydemir'i gibi dışarıdan darbe aramadılar. Çünkü bizzat kendileri 12 Mart sonrasında kumanda hiyerarşisi dışında ve dışarıdan bir darbenin artık ordu tarafından kabul edilmediğini görmüşlerdi.
Şimdi buradan hareket ederek son dönemi çok farklı bir noktadan ele almak mümkün.

Ordunun farklı tutumu
Nedir ayrıntıları, sonu nereye varacak elbette bilmiyoruz ama sadece şu kadarına bakarak Ergenekon tutuklamalarının bırakalım genel anlamda darbe ötesi bir toplum yaratma girişimi ve demokrasi yolunda büyük bir adım olmasını, bence üzerinde hiç durmadığımız bir noktadan bakınca da anlamı büyük. Söz ettiğim şey, şu yukarıda değindiğim husustur. Açayım.
Doğrudur, ordu bugünkü siyasal ortamdan hoşnut değildir, bunu her fırsatta ifade etmektedir, 27 Nisan 2007'den bu yana siyasal sistemi girişimleriyle etkilemiş hatta sarsmıştır ama aynı ordu, bence, 27 Mayıs ve 12 Eylül benzeri bir darbeye şu anda yatkın olmadığını da göstermektedir. Tam tersine o girişimde bulunanların açığa çıkarılmasına ve o sürecin tamamlanmasına şu ya da bu biçimde destek vermektedir. En azından şimdiki Ergenekoncuların "disiplin dışına çıktılar" diye algılandığını bizzat kendileri günlüklerinde belirtiyordu ki, bu yabana atılacak bir şey olamaz.
Bununla Türkiye'de her şey normaldir, demokrasi tam anlamıyla egemendir diyemeyeceğim gibi, bugünkü durumun ordu içindeki farklı kesimlerin farklı tutumları olduğunu, bir tür iç gerilim şeklinde geliştiğini de zamanla öğrenebiliriz. Buna rağmen bence vardığımız nokta ilginç ve önemlidir.
Düşünmeye değer derim!