kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
EMRE AKÖZ

Fena billah!

Hayati Tek'in kaleme aldığı 'Darbeler ve Türk Basını' adlı kitabı okuyorum: Hangi darbede basın nasıl bir tavır aldı? Kim, kimi, hangi kelimelerle destekledi?
Ekler bölümünde yer alan bir söyleşide Hayati Tek şöyle bir değerlendirme yapıyor:
" 27 Mayıs'ta ( 1960 ) Demokrat Parti'yi destekleyenler dahil bütün basın darbenin yanında olmuştur. 12 Mart'ta ( 1971 ) durum biraz farklılaşır. Orada Marksist bir cunta beklentisi içinde bulunan sol kalemler hariç, basın muhtıraya karşı durur. 12 Eylül ( 1980 ) 27 Mayıs'ı çağrıştırır. Üç beş kalemin haricinde hepsi darbecilerle saf tutar. 28 Şubat ise tamamen farklıdır ve umut vericidir. Darbeyi destekleyenlerle karşı duranlar neredeyse eşit sayıdadır. Bir de tarafsız kalanlar var. Onların derdi demokrasi. Ben onları da darbe karşıtlarına dahil ediyorum."

Gelelim bugüne.
Benim değerlendirmem şudur: Avrupa Birliği süreciyle derinleşmeye başlayan demokratikleşme ve şeffaflaşma, ardından 22 Temmuz 2007 seçimleriyle gelen yüzde 47'lik oy oranı, Cumhurbaşkanının ' karşı kamptan' olması ve ' Yeni Anayasa' çalışmaları bürokratik eliti rahatsız etmiştir.
Mevcut şartlarda tanklı tüfekli " açık darbenin " mümkün olmadığı değerlendirmesini yapanlar; yanlış hatırlamıyorsam ilk kez Milliyet yazarı Hasan Cemal'in dile getirdiği gibi bir " yargı darbesine " soyunmuştur.
Yargı darbesinin su yüzüne çıktığı tarih 14 Mart 2008'dir: Yani "kapatma davasının" açıldığı gün.
Ancak hazırlıkların daha önceye dayandığı, en azından Eylül 2007'ye dek gittiği, kamuoyuna geçenlerde yansıyan ve kısaca ' Eylem Planı' dediğimiz belgeyle ortaya çıktı.
Bu belgeye hiç şaşırmadık. Çünkü Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte, aynı 28 Şubat'ta olduğu gibi, medyanın bir kısmı bazen düpedüz yalan haberlerle, bazen de olaylara takla attırarak, yargı darbesi değirmenine su taşımaya başladı.
Ancak 1997 ile 2008 arasında önemli bir " değişken " devreye girmişti:
'28 Şubat'a tam destek veren Sabah Grubu bu kez darbe sürecinden uzak duruyor, demokrasinin yanında yer alıyordu.
Ortamda böyle olunca, haliyle "darbe yanlısı" yazarlar ile "darbe karşıtı" yazarlar arasında atışmalar başladı.
İşte bu süreçte ilginç bir durumla karşılaştık: Darbeci yazarların yalanlarını eleştirdiğimizde karşımızda yüksek ahlaklı bir AD borazanı bulduk.
Bu nameci adeta bir " Eylem Planı Müfettişi " gibi grubun yayın politikasını karalıyor, " gitsem mi/kalsam " diye fır fır dönüyordu.
Müşteri kızıştırmayı o hale vardırdı ki darbe destekçisi rakip grubun spor ilavesine katkıda bulunuyor, bunu da " sohbet " adıyla maskeliyordu.
Bu süper haysiyetli numaralarını ortaya çıkarırken " dnglk " kodunu kullanmıştım.
Görüyorum ki ahlaklı davranmaya devam ediyor ve tam 19 haftadır rakip gazeteye katkıda bulunuyor.
O halde, bu durumu adlandırmak için " Dnglk 19 " gayet uygun görünüyor.
Önümüzdeki salı günü de, aynı marifeti gösterdiği takdirde '19'a '1' eklemek zorunda kalacağız.
Bizim eski patron, hem yeni girdiği basın sektörünü iyi tanımadığından, hem de boş bulunduğundan, bunun için " fenafillah mertebesine çıktın " demişti.
Şimdi olsa " fena billah " der! Darbe destekçesine başka ne denir?
Not: Fenafillahın düz anlamı; " Ölmeden önce ölmek ." Hakikaten de oluyor böyle şeyler.