kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Haziran 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Bilge caz bukalemunu

Evrim ALTUĞ
21.06.2008
Müzik yaparken biçimden biçime gezdiği için 'Bukalemun' lakabıyla tanınan tuşlu çalgılar büyücüsü Herbie Hancock, 2 ve 3 Temmuz'da Açıkhava'da çalacak. Grammy'li cazcı tek bir müzik türüne bağlı kalmanın handikaplarını anlatırken, "Kendi müzikal zevk yelpazenizi genişletmek, zor bir tecrübedir," diyor..
İLİŞKİLİ HABERLER
Bilge caz bukalemunu
Dünya cazına yön veren, TIME dergisinin en etkili 100 kişisi arasına giren tuşlu çalgılar ustası Herbie 'Bukalemun' Hancock, İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın (İKSV) Pelin Opçin yönetmenliğinde bu yıl 15'incisini düzenleyeceği Uluslararası Caz Festivali'nin onur konuğu. 'Öz'cazseverlerin 2 Temmuz Çarşamba akşamı saat 21.00'de Açıkhava Sahnesi'nde üçüncü, ertesi akşam saat 19.00'da ise Cemal Reşit Rey konser salonunda dördüncü kez alkışlayacakları yaşayan efsane Hancock, daha önce, 1996 ve 2002 festivalleri kapsamında İstanbul'daydı.

68 YAŞINDA, 51 ALBÜMÜ VAR
Dile kolay, 68 yaşındaki müzisyen bu kez, iki ayrı konser için şehirde olacak. Dockers San Francisco'nun katkılarıyla dinlenecek olan, Grammy ve Oscar ödüllü, 51 albüm sahibi bu anıtsal caz adamına, konserlerinde üstat Dave Holland (bas), Sonya Kitchell ve Amy Keys (vokal), Vinnie Colaiuta (perküsyon-davul), Chris Potter (saksofon) ve Lional Loueke (gitar) eşlik edecek. Bilindiği gibi Hancock, geçtiğimiz yıl kendisine En İyi Albüm dalında Grammy kazandıran Joni Mitchell şarkılarını yorumladığı Verve etiketli River: The Joni Letters projesiyle büyük ses getirmişti. Bu projede sanatçıya Tina Turner, Leonard Cohen, Norah Jones ve Joni Mitchell da destek vermişti. Çıkacağı büyük Avrupa turnesi öncesinde bu akşam Ottawa Uluslararası Caz Festivali'nde, ardından New York Carnegie Hall'de sahne alacak müzik adamıyla konuştuk.

- Max Roach, Dewey Redman, Michael Brecker ve Oscar Peterson... Bu kara zincire geçen hafta bir de Esbjörn Svennson eklendi. Son aylarda yitirdiğimiz bu ünlü cazcıların hiçbirini artık canlı dinlememiz mümkün değil. Bu da bizi konser kayıtlarının önemine götürüyor. Albümlerinizi mi, konserlerinizi mi daha çok önemsiyorsunuz?
- Canlı kayıtların önemi tartışılmaz tabii. Çünkü bir sanatçının öncelikli olarak eserini icra ettiği yer, dinleyicisinin huzuruna çıktığı sahnedir. Ama stüdyoda üretilen müziği de dinleyiciler çok daha sonra dinleyebiliyorlar. Tabii, konseri kayıt ediyorsanız, bir anlamda onun yapımcılığına da soyunmak durumunda oluyorsunuz. Ayrıca bunun bir de 'feedback' (geri dönüş) mefhumu var; bundan, sizi dinleyen izleyiciden aldığınız enerjiyi kastediyorum. Ve bu 'feedback'in, ortaya konulan performansın hayatiyetine olan etkisi de malum. Bu, bize yaşayan bir his aktarıyor. Burada, kendiliğinden kıvılcımlanan bir enerjiden söz ediyorum.

- Peki sizce albümlerin satışları, internetteki korsan müzik krizi ve konserlerin karşısında nasıl tutunuyor?
- Bunu geçenlerde birlikte çalıştığım plak firmamdaki yetkililere ben de sordum ve onlar bana aslında stüdyo albümlerinin, canlı konser kayıtlarına göre daha fazla sattığını söylediler. Ama bu beni şaşırttı. Ben hep canlı kayıtların da en az stüdyo kayıtlarına göre başa baş satış rakamları yakalayabileceğini sanmıştım...

- Belki de bu yüzden, tıpkı son albümünüz River gibi özel ve kolektif albüm projeleri tetikleniyor olamaz mı?
- Evet, sanırım bunun değeri şuradan kaynaklanıyor: Bu tür zeminler bize, caz müziğine yenilikler kazandırıyor. Ve caz, aslına bakılırsa zaten yaşayan bir müzik türü ve ancak böylesi türler arası açık bir tavra sahip olduğu sürece gelişebilir bir yapıya sahip. Bu bakımdan cazın ezelden beri öteki müzik formlarından birtakım unsurları ödünç aldığını, ama bunu yaparken de, başka tür müziklere yol açtığı içindir ki genişleyip kabına sığmadığını ifade etmek mümkün.

- Radyo ve TV kanallarının sadece tek bir türe odaklanması konusunda bir endişeniz var mı? Bu ayrıştırmacı tavır, türler ve kültürler arası yelpazeye bir zarar veriyor olamaz mı?
- Evet, aslında bu durumun kendi içinde hem iyi hem de kötü yanları var. Önce iyi yanlarına bakalım: Sevdiğiniz belli bir türde müziğe dayalı bir kanalı dinliyorsanız, hep bu kategoriyi arar olursunuz ve dinledikçe de bu alanda ilerlersiniz. Ama kaçınılmaz olarak başka türleri de aksatmış olursunuz. Bu bakımdan söz konusu durumun en zayıf noktası şu olabilir; sadece tek bir türü dinleyerek, size yönelik herhangi bir cesaretlendirici dış etkene karşı kendinizi sınırlamış, kapatmış olursunuz. Yani, bunun ötesine geçmek zorlaşır ve kendi müzikal algı perspektifinizi genişletmeniz de bu nedenle çok güç hale gelir. Ama kendi müzikal zevk yelpazenizi genişletmek her zaman zor bir tecrübedir.

- Ama siz bunun tam tersine, farklı türler ve 'cover' yorumlardan da ürkmeyen bir kişiliksiniz. Tıpkı Nirvana klasiği All Apologies veya Bakü konserinizdeki Sarı Gelin denemenizde olduğu gibi. Notalarla başa çıkmak hoşunuza mı gidiyor?
- Evet cover'lar bana çok ilginç geliyor ve onları çalıp, bir bakıma hiç tanımadığım yeni topraklara açılmaktan büyük keyif alıyorum.

- Bu bakımdan müziğinizi yaşamın içinden hikâyelere mi, yoksademokrasiye mi daha yakın tutuyorsunuz?
- Bu çok ilgi çekici bir mukayese oldu. Sanırım ikisi de benim müziğime temas ediyor. Çalarken karşımdakinden kaçmayı değil, genişlemeyi, çoğalmayı seviyorum. Diyaloğu başlatan kişi olmayı...
Haberin fotoğrafları