kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Tayyip Erdoğan gerçekten Fatih Terim'e benzeseydi...

Şimdi moda Başbakan Tayyip Erdoğan'la Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim'in benzerlikleri üzerine çeşitlemeler yapmak ya...
Bunları okuduktan sonra, "Keşke mümkün olsa ve geçen yıldan beri merkezinde AK Parti'nin ve Tayyip Erdoğan'ın bulunduğu siyasi kriz de, bizim Milli Takımımızın maçları gibi son dakikalarda, başarı ile veya istikrar korunarak bitse" diyoruz.
Yani Anayasa Mahkemesi'nden kapatma kararı değil de bir nevi uyarı içerikli bir karar çıksa.
AK Parti de bundan sonra bir "Beyaz sayfa" açmayı başararak, toplumun ve devletin bütün kesimleri ile diyalog içinde ve temel uzlaşmalar zemininde icraatını sürdürse.
Başbakan Erdoğan 22 Temmuz seçimlerinin akşamında söylediği gibi, "Kendisine oy vermeyenlerin de Başbakanı" olsa.
Yani keşke mümkün olsa ve Milli Takım'ın bizi alıştırdığı modeli, siyasi yaşamımızda görebilsek.
Yani maça sondan başlayıp, oyunu galibiyetle bitirebilsek.
Ama bilelim ki bu model, sürekli uygulanabilecek bir model değildir.
Sürekli yürekler ağızlarda "Eyvah yine gol yiyeceğiz" endişesi içinde, korku terleri dökerek yaşamak.
"Nasıl olsa Allah bize yardım eder" inancı ile kulların yapması gerekenlerin yapılmaması.

Bu model
Gol yemeden gol atmamak.
Her maçın sonunda da tarihin yeniden yazıldığını düşünüp, "Dünya bize hayran" söylemiyle tabancaların tetiklerine yüklenmek.
Evet... İyi bir model değil bu ama, sonunda buna da razı olmak durumundayız siyasi yaşamımızda.
Böyle durumlarda geçmişte yaşadığımız krizler sırasında üretilen fıkraları hatırlamamak mümkün değildir.
Bu fıkra 1950-60 döneminde ekonomik ve siyasi krizler arasında bunalan Demokrat Parti iktidarı için üretilmişti.
Başbakan Menderes, döviz sıkıntısının karaborsaya yansıdığı, temel ihtiyaç maddelerinin piyasada bulunmaz hale geldiği günlerden birinde Bakanlar Kurulu'nu toplayıp, bakanlardan çözüm üretmelerini ister.
Bir bakan şu öneriyi getirir:
Bütün dövizimizle uzun menzilli bir uçak alalım. İçine bir bomba koyalım. Bu uçak gidip bu bombayı New York şehrine atsın. Bunun üzerinde de Amerika bize savaş ilan etsin. Nasıl olsa bu savaşı kaybederiz. Sonra da 2'nci Dünya Savaşı sonunda Almanya'yı yeniden inşa edip kalkındırdıkları gibi, bizi de kalkındırırlar. Ekonomik sıkıntılarımız böylece sona erer.
Bu öneriye bir başka bakan şu sözlerle itiraz eder:
- Ya Amerika'ya savaş ilan ettikten sonra bu savaşı biz kazanırsak ve Amerika'yı işgal etmek zorunda kalırsak ne yaparız?

Beklenmeyen durumlar
Milli Takımımızın sponsoru olan ve maçlara biz gazetecileri de davetli olarak götüren şirketlerin, hazırlıklarını Viyana'ya kadar yaptıklarını anlatıyordu bir yetkili dün.
Kimse Basel'de "Yarı Final" oynayabileceğimizi de hesaba almamış.
Keşke her şey böyle olabilse...
Avrupa Birliği üyeliğimizin nasıl olsa gerçekleşmeyeceğini düşünüp, "Brüksel"i hiç hesaba almayanlar, Kopenhag Kriterleri'ni de, Venedik Kriterleri'ni de yok sayanlar, maçın sonucunu öğrendikleri zaman şaşırıp kalsalar.
Tayyip Erdoğan'ı Fatih Terim'e benzetenler, Deniz Baykal'ın da kime benzediğini bulmak için beyinlerini biraz yormayı deneseler.
Her gün tarihi yeniden yazmak yerine artık günü yaşasak ve "Her doğan günün bir dert olduğunu" endişe ile beklemesek artık.