kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Haziran 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
EMRE AKÖZ

'Laiklik, bizim laiklik dediğimiz şeydir'

Dün sormuştum: " Madem laiklik bir yaşam tarzı, o halde şunun 24 saatini kabaca anlatın bakalım. "
Laik yaşam tarzında saat kaçta uyanılır? Kahvaltıda neler yenir? Ne tür işlerde çalışılır? Laik yaşam tarzının hâkim olduğu bir evde, ne tür müzikler dinlenir, akşam TV'de hangi diziler izlenir?
Sürüyle mesaj geldi bu yazıya. Ama bir kişi, evet sadece bir kişi bile, "laik yaşam tarzı" nasıl olur, anlatmadı .
Burada anlatmama bir tercih değil elbette. Mesele şu ki "anlatamıyorlar"!
Çünkü laik yaşam tarzı diye bir şey yok. Yapacakları her denemede, kendilerini " dinsiz " bir hayat tarzını, "laik yaşam biçimi" diye anlatırken bulacaklar.
O zaman da İslamcı kesimin kendilerine yönelttiği "Allahsızlık" eleştirisini kabullenmiş olacaklar.
Bu da can sıkıcı, istenmeyen bir durum; çünkü laikliği savunanlar arasında, dindarlar nispeten az olsa da, Allah'a inananlar önemli bir bölümü oluşturuyor.
Halbuki böyle sıkıntılara girmeye, çelişkilere kapılmaya, kafaları bulandırmaya ne gerek var?
Anayasa'da laiklik, " devleti ve dini " ilgilendiren siyasi/hukuki bir kavram olarak tanımlanıyor.
Bu da bize yeter.
Olayı (yani laikliği) devlet alanının dışına çıkartıp gündelik hayata, kişisel tercihlere filan da sokarsanız, bazı normal davranışları suç haline getirirsiniz.
Nasıl mı?
Laiklik ilkesini uygulaması sayesinde devlet, çok farklı yaşam biçimleriyle arasına mesafe koyar.
Taraf tutmaz ve onların kavga etmeden bir arada yaşamalarını sağlar.
Ama eğer devlet laikse, laiklik de Başsavcının iddia ettiği gibi bir yaşam biçimiyse, o zaman diğer yaşam biçimleri suç haline gelir ki ortaya tam bir garabet çıkar.
Böyle bir şey ancak insanların her alanda tek biçimli olmaya zorlandığı totaliter rejimlerde gerçekleşebilir.

Eskiden sağcılar komünizm için " kökü dışarıda ideoloji " derlerdi. Halbuki, sağcıların savunduğu milliyetçiliğin de kökü dışarıdadır.
Bunlar tarihsel olarak toplumun bağrından çıkan ideolojiler değil, Batı'yı tanımış aydınların, ülke sorunlarına çözüm bulmak üzere ithal ettiği fikir öbekleridir. (Elbette iyi niyetle.)
Dolayısıyla hep bir üste uymama durumundalar: Kâh bol geliyorlar, kâh dar.
Milliyetçilik, komünizm ya da mesela liberalizm öyle de, laiklik farklı mı?
Milyonlarca kişinin nasıl telaffuz edeceğini hâlâ bilmediği laiklik de ithal bir fikir değil mi?
Tam da bu yüzden, laiklik ilkesiyle tam olarak ne yapacağımızı, nasıl uygulayacağımızı bilmiyoruz.
Daha da kötüsü, laikliği de bir ideoloji haline getirdik. Ortaya ' laikçilik' çıktı.
Laikçilik toplumsal düzeyde sınıf mücadelesinin araçlarından biri oldu. (Bu konuyu didikleyecek Türk ' Pierre Bourdieu'ler nerede?)
Devlet düzeyinde ise bürokrasinin, özellikle de askeri bürokrasinin, 'İsviçre Çakısı' durumunda laiklik. Karşılaştıkları 10 siyasi sorundan yedisini onunla çözmeye çalışıyorlar.

Not: Komutan söylevlerinde laiklik ve onun düşman kardeşi olan 'irtica' kavramları ne çok yer alıyor değil mi?
Hep merak etmişimdir: Doğaüstü bir müdahale ile bu kelimeler beyinlerimizden silinse; acaba ne derler, nasıl konuşurlar?
Özetle: Bence doğrudan zümresel çıkarlara hitap ettiği için Türkiye'de laikliğin ne olduğunu en iyi askeriye ve yargı biliyor: " Laiklik, bizim laiklik dediğimiz şeydir ."