kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Pazar SABAH 
KAZIM KANAT

68 ruhunu anlayabilmek

Sırtımızda, yeşili bile solmuş askeri bir parka.. Ayağımız da, bağcıkları kopmuş yırtık bir postal.. Cebimizde ise muhtar çakmağı ile yanında bir Bafra sigarası.. İşte; 68 gençliğinin sihirli kostümü buydu. Pardon! Bir de o öğrenci odalarının kirli duvarlarına asılan, Che Guevara posterleri... Elbette hepimizin yüreğinde bir tek sevgi vardı. O da yurtseverlik. Ülkemizi; emperyalist güçlere karşı güçlü yapmak, özgür ve bağımsız bir ülke yaratmak istiyorduk. Ama biz 68'lileri kimse anlamadı. Kimse de anlamak istemedi. Benim de o günlerde anlamadığım şuydu; ömrü savaş alanlarında geçmiş bir İsmet Paşa, bir değil on binlerce genç için neden ve niçin, "Bir avuç hayta..." demişti. Şu an kendini bir demokrasi havarisi gibi gösteren Demirel, "Yollar yürümekle aşınmaz," diyerek biz gençlerle dağla geçmişti. Onca yıl geçtikten sonra 68 gençliği bakın hangi noktaya geldi... Kimine göre; eline silah alıp dağlara çıkan, halkı silahlandırıp halk ihtilali yapmaya kalkan bir avuç maceracı. Kimine göre ise bir avuç romantik... O günden bu güne gelen tek doğru şuydu. Hani hep söylüyorduk ya. Söylediğimiz zaman saygı görüyorduk ya. Nâzım Hikmet'in dediği gibi rehber sözümüz şuydu; Ben yanmasam, sen yanmasamn, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. Şimdi konuya şöyle bakalım; 6. filoya hayır denildi de ne oldu? 'Komünistler Moskova'ya' diye bağırıldı da ne oldu? Gençler birbirlerine düşürülüp Türkiye iki kampa bölündü de ne oldu? O günlerden bu günlere kalan tek anım şudur: Bu gün ilk duruşma da mahkeme tarafından, tutuksuz yargılanmak üzere bırakılacak gençlerin idam sehpasına gönderilmeleriydi. İşte bu yüzdendir ki; güllerin solduğunu her yıl dönümünde içim acır! Aslında Deniz Gezmiş bir fotoroman kahramanıydı. Kartpostal devrimcisiydi. Genç kızların âşık olduğu, resimlerini kesip sakladığı bir kahraman.. Onların Che'si varsa... Bizim de Deniz vardı ya... Acaba diyorum; O günün başka gençleri şimdi o duyguları nasıl yaşıyorlar. Dünün o bir avuç hayta diye suçlanan bu günün büyük adamlarına hep sormak isterim. Mesela Cavit Kavak'a.. Mesela Celal Doğan'a.. En çok da Nuri Çolakoğlu'na.. Hayat biz 68 gençlerini nereden nereye savurdu.. Her neyse efendim!.. Benim yaşadığım o Türkiye'de 68 gençliği buydu. Ama benim gezip gördüğüm dünyada 68 gençliği bu değildi! Elbette; Sultanahmet meydanında uzun saçlarla, değişik kıyafetler, kızlar-erkekler grup halin de elde gitar aşk şarkıları söylemek de değildi. 68 gençliği şunu istiyordu: Özgürce yaşamak.. Mutluluk içinde yaşam.. Savaşın olmadığı bir dünyada kardeşçe yaşam. Aslında 68 gençliğinin ruhunda kadınların özgürlüğünün zaferi vardı. Hani; aşk çocukları vardı ya.. Hani 'Savaşma, seviş,' diyerek sokaklarda özgürce gezen o genç kızlar vardı ya... Dahası; otostopla dünyayı gezen bir gençlik vardı ya.. Kimi Katmandu'ya giden.. Kimi Paris'te sanatçı olabilmek için savaş veren. İşte o dünyayı görmek için beş kuruşsuz otostop la Edirne'den yola çıktığım zaman gördüğüm manzara bir başkaydı. O manzara da şuydu: İnsan sevgisi.. İnsan duygusu... Mutlu olmak.. Daha da önemlisi de şuydu: 68 gençliği döneminde sanat ve sanatçı öyle büyük saygı görüyordu ki. Bakın şöyle geriye.. En büyük resim sanatçıları o yıllarda... En büyük müzisyenler o yıllarda... En büyük sinema sanatçıları o yıllarda... Paris'te Louvre müzesini gezdikten sonra bahçede gökyüzüne şöyle bir baktım. Şunu mırıldandım; "Biz Türk gençleri 68 ruhunun hiçbir yönünü bilmiyoruz!.." Onca yıllardan sonra yapılan TV programlarına bakın bir kere. 68 gençliği elde silah, köylü ihtilali yapmaya çalışan bir avuç romantik! Oysa; 68 gençliğinin ruhunu anlayabilseydik benim bu güzel yurdum bu gün böyle mi olurdu! Hiç sanmam efendim..Hem de hiiiiç!... Sahi!... Bizim Türk aydınları 68 gençliği denilince olayın militarist yönünü ele alıp tartışıyorlar. Neden ve niçin aşkı, sevgiyi ve dünya kardeşliğini ıskalıyorlar. Sahi, neden!!!