kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

"Hayır"ın bedeli

Rastlantının bu kadarı pek hayra alamet olmasa gerek: 29 Mayıs 2005'te Fransa'da referandum yapıldığında, ondan önce 18 üye AB Anayasası'nı onaylamıştı. 13 Haziran 2008'te, yani önceki gün İrlanda'da referanduma gidilirken, ondan önce de Lizbon Antlaşması 18 üyenin onayından geçmişti.
Lizbon Antlaşması reddedilen AB Anayasası'nın B planıydı. Ama Lizbon Antlaşması'nın B planı yok. Tam bir açmaz! O yüzden her kafadan bir ses çıkıyor. Olasılıklar şimdiden uzun bir liste oldu. İşte birkaçı:
* İrlanda yeniden referanduma zorlansın: Bu görüşü savunanlar İrlanda'nın 7 Haziran 2001'deki referandumda Nice Antlaşması'nı reddetmesini, 19 Ekim 2002'deki ikinci referandumla kabul etmesini emsal gösteriyorlar. Ancak ilk referandumda katılım düşük (Yüzde 35) olduğu için ikinci referanduma gidilmişti. Bu kez katılım yüzde 53'ün üstünde. Ayrıca Başbakan Brian Cowen başka referanduma gidilmeyeceğini taahhüt etti.
* 26 üye Lizbon Antlaşması'na, İrlanda'da ise Nice Antlaşması'na tabi olsun. Böylece AB'nin yeni karar mekanizmalarının dışında bırakılsın.
* İrlanda'ya derogasyonlar (Muafiyetler) tanınarak halkın korkuları hafifletilsin. Bu öneriye karşı çıkanlar İrlanda'nın zaten epey muafiyet kopardığını hatırlatıyorlar.
İrlanda'nın AB'den çıkarılmasına kadar giden bu önerilerin biri var ki, destekçileri hızla artıyor: "İki vitesli Avrupa'ya geçilsin. İsteyen Avrupa'nın siyasi birliği projesinde yer alsın. İrlanda gibileri ise serbest ticaret bölgesiyle yetinsin!" Bu, "İmtiyazlı ortaklık" demek. Dikkatinize sunarız.

Genişleme sürecine fren
Türkiye için tek kötü haber bu değil. Gerek siyasiler, gerekse medya, İrlanda faciasına neden olarak "Hızlı ve halka danışılmadan götürülen genişleme süreci"ni gösteriyorlar, "Avrupa halkıyla bütünleşeceğine, bilmediği halkları da bünyeye katarak yabancılaşmaya yol açtı" diyorlar. Anlamı: "Genişlemeye mola!" Kuşkusuz bu molada AB'de "Genişleme alerjisi" müzminleşecek, bu da "Türkiye sorunu"nu çözümsüzlüğe itecek.
Ay başında AB Dönem Başkanlığı'nı üstlenecek Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy de dün benzer bir yaklaşımın ipuçlarını vermeye başladı: "Avrupalılar'ın çoğu Avrupa'nın inşa biçimini anlamıyorlar. Bunu derhal dikkate almak zorundayız. Avrupa'yı inşa yöntemimizi değiştirmeliyiz."
Hem sonra zaten istenmese de genişlemeye ara kaçınılmaz olacak. Çünkü Lizbon Antlaşması ancak oybirliğiyle yürürlüğe gireceğine ve İrlanda'nın ret oyuyla bu kapı şimdilik kapandığına göre, AB'de işler Nice Antlaşması'yla götürülecek. Oysa Nice Antlaşması 27 üyeli AB'ye göre kurgulandı. Ötesi yok. Yeni adaylar bekleme odasında kilitlenecek.
Kısacası, İrlanda'nın "Hayır"ının bedelini Türkiye -ağır biçimde- ödeyecek.
Ama bir sonucu daha olacak: Kendi derdine düşen AB'nin Türkiye'deki gelişmelere "İlgisi", dolayısıyla müdahaleleri azalacak. Sizce iyi mi, kötü mü?