kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Haziran 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
EMRE AKÖZ

Şer şebekesi

Son iki yıldır meydana gelen olayları anlamlandırmada kullandığım kavram 'bürokratik elit'.
Nedir bürokratik elit?
Kısaca tarif edersek: Devletteki çeşitli pozisyonlara, halk tarafından seçilerek değil, atanarak ya da atanmışlarca seçilerek gelen memurların kaymak tabakası.
Yani: Karar alabilen memurlar!
Genelkurmay ve Yargı bürokrasisi ( Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ) hemen aklımıza gelenler.
Ama bununla bitmiyor: Üniversite yönetimleri, özellikle de YÖK sisteminden geçerek üniversitelere rektör olarak atanmış kişiler de bürokratik elitin parçası.
Bu elite göre ideal düzen 1930'lu yıllarda yaşandı:
Cumhurbaşkanı Atatürk, Başbakan İnönü idi. Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, hükümetin doğal üyesiydi. Meclis'te tek parti vardı. İdeolojisi Kemalizm'di.
Bürokratik elitin " Altın Çağı ", dış şartların etkisiyle 1946 yılından itibaren inişe geçti, 1950'de de bitti.
Evet "Altın Çağ" sona erdi ama sözünü ettiğim zümrenin etkinliği sona ermedi. Devletin imkânlarını kullanarak, siyaseti şekillendirmeye devam ettiler.
Sosyal bilimlerin kavramları kapsayıcıdır. Genelleme yaparlar. Buna karşılık tek tek örnekleri açıklamada yetersiz kalabilirler.
Mesela bürokratik elit kavramı, Kemalist rektörlerin, icabında uzmanlıklarını bir yana atarak, siyasi davranışlar göstereceklerini varsayar.
Çünkü önemli olan o elitin bir parçası olarak hareket etmektir. Bu tavırlar kamuoyuna " rejimi " korumak olarak sunulur, halbuki yapılmakta olan "çıkarların" savunulmasıdır.
Peki bu savunma çabasının sınırları nedir? " Yok artık, bu kadarı da yapamayız " diyecekleri bir nokta var mıdır?
Hayır yoktur! Sadece döneme göre kullanılan araçlar değişir.
Mesela 1960 darbesinden sonra, İstanbul Üniversitesi'nin hukukçuları ve siyaset bilimcileri, koşa koşa Ankara'ya giderek cuntanın akıl hocalığını yapmıştı.
48 yıl önce hukukun ve siyaset bilimin kavramlarına takla attırarak darbeyi meşrulaştıran zihniyet, bugün de Meclis'in Yasama yetkisini engelliyor, halkın seçme özgürlüğünü buduyor.
Ancak şunu görmek gerek: Bu sadece bir zihniyet meselesi değil. Bürokratik elit bünyesindeki kişiler birebir ilişki içinde.
Mesela, emekli olduktan sonra Atatürkçü Düşünce Derneği'nin başına geçecek olan Org. Şener Eruygur, Jandarma Komutanıyken, 2003'te 'Cumhuriyet Çalışma Grubu' diye bir illegal teşkilat kuruyor.
Nihai hedefi darbe yapmak olan bu oluşuma, en az 15 üniversitenin rektörü de, " Gerekirse Kubilay oluruz " diyerek destek veriyor.

Özetle: Bürokratik elit neredeyse isim isim sayılabilecek kişilerden oluşan bir zümre.
Bu kişilerin faaliyetlerini izlerseniz, ortaya bir şebeke çıktığını görürsünüz.
İlişkiler ağının, aksamadan çalışarak zümrenin çıkarlarını koruması gerekiyor.
Bazı iyi niyetli aymazlar, " Türban yasası geçmeseydi, bunlar olmazdı " demekte.
Halbuki olanların türbanla bir ilişkisi yok! Türban bir bahane ! Uydurma bir gerekçe! O olmasaydı başka bir zımbırtıyı icat ederlerdi.
Asıl mesele, 1982 Anayasası'nın aşırı güç verdiği Cumhurbaşkanlığı makamına, " şebeke haricinden " bir kişinin oturması.
Onu, yani Abdullah Gül'ü aşağıya indirmeden ya da yetkilerini kuşa çevirmeden rahat edemezler.
Teori böyle diyor.