kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 10 Haziran 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Başörtüsü sorunu kangren oldu

Yeni Haber
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, başörtüsü ile ilgili yapılan değişikliğin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesinin sorunu ortadan kaldırmadığını, kanayan yarayı daha da derinleştirerek kangren haline dönüştürdüğünü söyledi.

Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Anayasa Mahkemesinin başörtüsü konusunda geçtiğimiz hafta açıklanan iptal kararının, çok ciddi sonuçları olacağını ve etkilerinin uzun süre hissedileceğini bildirdi. Türkiye'nin yakın siyasi tarihinin en karanlık ve bunalım yüklü döneminden geçtiğini belirten Bahçeli, AK Parti aleyhine açılan kapatma davası sonrasında, Hükümet'in Türk adaletini dışarıya şikayet ederek hedef tahtası haline getirdiğini öne sürdü.

Bahçeli, yüksek yargı organları ile yürütmenin kamuoyu önünde sürdürülen bir kavganın tarafı haline geldiği, anayasal yargının, yasama organının yetki alanına müdahale ettiği bir sürecin yaşandığını savunarak, ''Siyasi gerginliğin kontrolsüz bir biçimde tırmandığı, Cumhuriyetin temel organları arasında yetki çatışması yaşandığı, anayasal kurumların meşruiyet tartışmalarının içine çekilerek yara aldığı bu kargaşa ortamı, Türkiye'yi çok ağır risklerle karşı karşıya bırakmıştır'' dedi.

Risklerin çok geniş bir yelpazeye yayıldığını söyleyen Bahçeli, bunlardan birincisinin yönetilemeyen siyasi krizin ağırlaşarak anayasa krizine dönüşmesi ve bunun sonucu olarak da demokrasinin geleceğini tehdit eden bir rejim bunalımının yaşanması ihtimali olduğunu ifade etti.Bahçeli, şöyle devam etti:

''Bu yersiz bir endişe ve temelsiz bir kuruntu olarak görülmemelidir. Türkiye çok ciddi bir sorunla karşı karşıyadır. Siyaset kurumunun en önemli ve en acil görevi, demokrasiyi içine girdiği darboğazdan çıkarmak ve gelişmelerin bir rejim bunalımına yol açmasını önlemektir. Hiçbir siyasi düşünce ve hesap, demokratik rejimin geleceğini kurtarmaktan daha önemli ve öncelikli değildir. Bu konuda en büyük özen ve sorumluluğu göstermesi gereken de kapatma davasının muhatabı Başbakan Erdoğan ve partisidir. İkinci risk ise toplumsal cepheleşmelerin derinleşmesi ve bunun milli birliğimizin siyasi, sosyal ve kültürel temelleri üzerinde yaratacağı ağır tahribattır.''

Gerilim, çatışma ve cepheleşme yorgunu olan Türkiye'nin, ağır sorunların yükü altında ezildiğini ve bir yol ayrımına geldiğini bildiren Bahçeli, milletin geleceğini tehdit eden en büyük tehlikenin, Türk toplumunun içine sürüklendiği kamplaşma, bölünme ve çatışma süreci olduğuna dikkati çekti. Bahçeli, ''Türkiye'nin bütün ortak değerleri, acımasızca tahrik edilen bu sürecin malzemesi olmuş, Türkiye'nin milli ve manevi değerleri, Cumhuriyetin kuruluş felsefesi, kimliği ve devletin temel yapısı, siyasi ve sosyal gerilim hattına dönüştürülmüştür'' diye konuştu.

''KARŞIT GRUPLARIN ÇATIŞTIĞI...''

MHP lideri Devlet Bahçeli, Türkiye'yi karşıt kutupların çatıştığı yaralı ve sorunlu bir ülke haline getirmeyi ve düşman kamplara bölerek çatıştırmayı ve çökertmeyi amaçlayan bu süreçte; etnik temelde bölünme, inanç temelinde cepheleşme, mezhep temelinde dışlama ve ayrışma, devletin ana ilkeleri temelinde kavga ve zıtlaşma dinamiklerinin, bütün yıkıcı etkileriyle harekete geçirildiğini vurguladı.
Bahçeli şunları söyledi:

''Başörtüsü sorunu etrafında bugün yaşananlar, Türk milletinin inanç temelinde bölünmesinin ve manevi değerlerin istismar ve çatışma aracı olarak kullanılmasının sancıları ve sonuçlarıdır. Türk milletinin inançlarını ve Cumhuriyetin temel değerlerini sürekli kavga, gerginlik ve çekişme konusu yapan ve bunun üzerinden kendisine siyasi yaşam alanı açmayı amaçlayan zihniyetler, bugün içine saplandığımız kör çıkmazın mimarları olmuştur. Türkiye'ye bir gerilim ve çatışma
denklemini dayatmak isteyen bu siyasi kutuplardan birisi, manevi değerler üzerinden siyaset yapan, 'İnanç hortumcuları', diğeri ise laiklik istismarını rant kapısı olarak gören siyaset misyonerleridir. Ortak değerlerimizin istismarını varlık nedeni haline getiren ve başlıca sermayesi bu değerler üzerinden siyaset yapmak olan bu karşıt kutupların ayrıştırıcı istismar politikaları sonucu; laiklik ilkesi ile din ve vicdan özgürlüğü birbirlerinin alternatifi ve karşıtı olarak gösterilmiş, laiklik-Müslümanlık ayrışması ve kavgası çıkarılmış ve Türk milleti; laiklik savunucusu ve karşıtı, laik ve dindar, inançlı ve inançsız gibi ayrımlarla kamplara bölünmüş ve çok tehlikeli bir husumet cepheleşmesinin tohumları atılmıştır. Bugün geldiğimiz noktada bu nifak tohumlarının meyveleri toplanmaktadır.''Başörtüsü konusunda gelinen üzücü noktanın, iflah olmaz siyasi zihniyetlerin ortak eseri olduğunu ileri süren Bahçeli, CHP'nin de işlerin bu noktaya gelmesindeki sorumluluğu üzerinde samimi ve dürüst bir vicdan muhasebesi yapması gerektiğini ifade etti.

MHP'nin, üniversitelerde başörtüsü sorununun çözümü sürecini, iyi niyetle ve samimiyetle harekete geçirdiğine işaret eden Bahçeli, ''AKP'nin bu sürecin çeşitli aşamalarında ortaya koyduğu tutum ise samimiyet ve güvenilirlik bakımından birçok soru işaretini bünyesinde barındırmıştır. Bu konuda bir hüküm verilmesi için yeterli olacak soru işaretleri üç ana başlık altında toplanabilecektir. AKP, başörtüsü düzenlenmesinin ilerde ilk ve orta öğretime yaygınlaşacağı ve kamu hizmetlerinde çalışanların da bu haktan yararlanacağı yolundaki endişeler karşısında, Türk toplumuna inandırıcı güvenceler verememiştir'' dedi.

Bahçeli, MHP'nin şimdiye kadar siyasi kazanç hesabı ile istismar edilen ve çözümsüzlüğe sevk edilen üniversitelerde başörtüsü konusunun çözümü sürecini iyiniyetle ve samimiyetle harekete geçirdiğini belirterek, şunları söyledi: ''AK Parti'nin, başörtüsü konusunda iki parti arasında varılan mutabakatın, bu yasal düzenlemeler kısmını uygulamaya koymaktan cayması olmuştur. Bu kapsamda şu hususların kayda geçirmek, toplumsal hafızanın tazelenmesi bakımından yararlı
olabilecektir:

AKP ile MHP'nin mutabakatının ikinci ayağını, Yükseköğretim kanununun Ek-17. maddesine eklenecek bir sınırlandırma hükmüyle üniversitelerde hangi kıyafetlerin serbest hangi sakıncalı kıyafetlerin yasak olacağına ilişkin düzenleme teşkil etmiştir. Anayasa değişikliklerini tamamlayıcı nitelikteki bu zaruri düzenleme hakkındaki kanun teklifi TBMM Başkanlığına ortaklaşa sunulmuş ve ilgili komisyona havale edilmiştir. Ancak, bu anlaşmaya rağmen AKP yöneticileri bundan cayarak süreci topal bırakmışlardır. Bunun da ötesinde, Ek-17. madde değişikliği üzerinde anlaşmaya varılmış bir mutabakat metni yokmuş gibi davranan AKP, konuyu kamuoyunda tartışmaya açmış ve ciddi bir kafa karışıklığının
yaratılmasına sebebiyet vermiştir.

AKP'nin bu konudaki samimiyet derecesini gösteren diğer bir gelişme de süreç başladıktan sonra parti içindeki bazı mihrakların bundan pişman olduklarını gösteren beyanları ve Başbakan Erdoğan'ın bunu akla getiren bazı sözleri olmuştur. AKP'nin adı açıklanmayan bazı ileri gelenlerinin basına yansıyan, 'Tuzağa düştükleri', 'Oyuna geldikleri' yönündeki sözleri ve yandaş basında bu konuda MHP'yi hedef alan çirkin ve siyasi ahlak dışı karalama kampanyaları, AKP'nin samimiyetine gölge düşürmüş, başörtüsü sürecine mecbur kaldıkları için kerhen katıldıkları izlenimini güçlendirmiştir.''

''Başörtüsü serbestisi sonrası bir baskı ortamı oluşacağı, bu serbestinin zaman içinde kamuya ve orta öğretime yaygınlaşacağı yönündeki endişeleri giderecek sağlam güvenceler verilerek, Ek-17 değişikliğiyle bu süreç sonuçlandırılabilseydi, işler bugünkü noktaya gelir miydi?'' diye soran Bahçeli, ''Türk toplumuna güven vermeyen, rejimle sorunlu ve kavgalı olduğu kanaati yaygın olan AKP'nin dışında
kalacağı bir Parlamento çoğunluğu aynı değişiklikleri kabul etmiş olsaydı, anayasal yargı sürecinin sonucu bugünkünden farklı bir şekilde tecelli eder miydi? Bu sorulara verilecek cevaplar, 'İşler belki de bu noktaya gelmezdi' ve 'Yargı süreci muhtemelen aynı şekilde tecelli etmezdi' ise bu durumda herkes başörtüsü konusunun hangi siyasi zihniyetin kurbanı olduğu hakkında vicdanında bir hüküm verebilecektir'' ifadesini kullandı.

''ÇÖZÜM ARANACAK YEGANE YER YÜCE MECLİS'TİR''

Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesinin konu ile ilgili kararını 5 Haziranda açıkladığını anımsatarak, MHP'nin, bu karar karşısında tutumunu, dolambaçlı yollara sapmadan, sözü eğip bükmeden, en somut ve açık biçimde ortaya koyan siyasi parti olduğunu söyledi.Bahçeli, ''Anayasa Mahkemesinin iptal kararının; hukuki sonuçları, siyasi yansımaları ve toplumsal etkileri olması doğal ve kaçınılmazdır. Bu kararla; milli vicdan, demokratik parlamenter sistem ve toplumsal dayanışma yara almış, yetkisini aşarak yasama organının görev alanına
giren anayasal yargı, siyasi tartışmaların içine çekilerek yıpranmış ve marjinal bir azınlık grubu dışında, cumhuriyetin temel değerlerini yürekten benimseyen, hem cumhuriyeti ve demokrasiyi, hem de dini inançları birlikte yaşama ve yaşatma iradesine sahip olan kitleler rencide olmuştur.

Anayasa Mahkemesi kararlarının nihai ve bağlayıcı olduğu, herkesin buna saygı duyması gerektiği bir vakıadır. Ancak, bu durum toplumsal vicdanda yankı bulan bu gerçekleri dile getirmemize mani değildir. Bu konudaki anayasal düzenlemelerin iptal edilmesi sonucu, Türk toplumunun sosyolojik bir gerçeği olan başörtüsü sorunu ortadan kalkmamıştır. Sadece kanayan yara daha da deşilerek kangren haline getirilmiştir. Türkiye'nin sorunlarına çözüm aranacak yegane yer Yüce Meclis'tir'' dedi.

Bahçeli, Anayasa Mahkemesi'nin son kararının; Türk toplumunun inanç temelinde cephelere bölünmesini ve devletle milletin karşı karşıya geldiği ve kavgalı duruma düştüğü görüntüsünün ortaya çıkmasını amaçlayan odaklara yeni bir istismar ve tahrik malzemesi verdiğini savundu. MHP Lideri Bahçeli, MHP'nin bu sorunu, değerlerin çatışması yerine kucaklaşması yoluyla ve toplumsal bir hoşgörü ve anlayış ortamında vicdanları rahatsız etmeyecek makul bir çözüme kavuşturulması için samimi bir çaba gösterdiğini dile getirdi. Bahçeli, ''Üniversitelerde başörtüsü serbestisinin laiklik ilkesini zedeleyen bir düzenleme olarak görülmesinin ve bu konudaki yasağın sürmesinin devletin varlığını koruma vasıtası haline getirilmesinin anlaşılır ve kabul edilir bir yönü bulunmadığını buradan açıkça ve bütün samimiyetimle belirtmek isterim. Bu bakımdan, bu amaçla yapılan anayasa değişikliklerinin, devletin temel taşlarından birisi olan laiklik ilkesini yıkmayı amaçlayan bir girişim olarak görülmesi, bizim bakımımızdan asla kabul edilemez bir durumdur. MHP'nin laiklik ve din ve vicdan özgürlüğü konularındaki tutumu ve bu ilkelere bağlılığı her türlü şüphenin ve şaibenin dışındadır'' dedi.

''Konumu ne olursa olsun bu konuları hiç kimseyle tartışmayacağımızı, hiç kimsenin Milliyetçi Hareketi bu alanda töhmet altında bırakamayacağını ve bunun kabul edilemez bir hata olacağını buradan bütün açıklığıyla ifade ve ilan etmek isterim'' diyen Bahçeli, Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla başörtüsü konusunda bir içtihat tesis edildiğini ifade etti.

Bahçeli, bu içtihatın değişeceği ortam ve şartların oluşacağı yeni bir döneme kadar, bu konunun Türkiye'nin gündeminden çıkarıldığını söyledi. Bahçeli, ''Bugün geldiğimiz noktada Milliyetçi Hareket, Türkiye'nin geleceği, huzuru ve toplumsal dayanışma açısından üzüntülü ve endişelidir. Bu sürece değişmeyen ilkelerimiz doğrultusunda samimi ve iyi niyetli katkıda bulunmuş olmaktan dolayı ise tam bir
gönül rahatlığı ve vicdan huzuru içinde olduğumuzu herkesin bilmesini isterim'' diye konuştu.

''KAYNAĞINI ANAYASADAN ALMAYAN...''

Bahçeli, Anayasa Mahkemesinin kararını hukuki olmaktan ziyade siyasi düşünce ve saiklere dayanan bir karar olarak değerlendirdi. İptal kararının, ''Yetki aşımı ve gasbı'' tartışmalarına yol açtığını iddia eden Bahçeli, yasama organının görev alanına müdahale eden Yüce Mahkemenin meşruiyeti sorunun gündeme geldiğini ileri sürdü. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin, bu çerçevede Parlamenter demokratik sistemin vazgeçilmez ön şartı ve hayatiyet kaynağı olduğunu vurgulayan Bahçeli, yasama, yürütme ve yargının görev ve yetkilerinin birbirinden ayrılması ve sınırlandırılmasının, devletin temel organları arasında işbölümü ve işbirliğine dayalı uyumlu bir çalışma ortamı için mutlak gereklilik olduğunu kaydetti.

MHP Genel Başkanı Bahçeli, devletin bu üç temel fonksiyonunun birbirinden kopuk şekilde görev icra etmesinin ve birbirlerinin yetki alanına girmesinin, toplumsal ve siyasi tıkanıklara yol açmasının mukadder olduğunu bildirdi.

Bahçeli, Türkiye'de siyaset kurumu ile yargı arasındaki ilişkilerin her dönemde sorunlu olduğunu savunarak, şunları kaydetti:''Anayasa değişikliklerini sadece şekil yönünden denetleyebileceği açık bir anayasa hükmüne bağlanmışken, bunun dışına çıkarak esasa girmesi, Anayasa Mahkemesi'nin kararına siyasi nitelik kazandırmıştır. Bu tespiti herkes doğru yapmalı, konuyu hamasi sloganlarla başka alanlara saptırmaktan vazgeçmeli ve çok uç örneklerden hareketle bu karara
haklılık temeli kazandırma çabalarından medet ummayı bırakmalıdır. Anayasa herkes ve her kurum için bağlayıcı ve emredicidir. Demokratik hukuk devletinde, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanmaya yer yoktur. Anayasal denetim, parlamento kayyumluğu değildir. Anayasa Mahkemesinin yıpratılmaması, iç politikada tartışma malzemesi yapılmaması ve siyasi çekişmelerin aracı ve tarafı haline getirilmemesi, demokratik rejimin geleceği bakımından hayati öneme haizdir. Burada hiçbir tereddüt yoktur. Ancak, anayasal yargının da milli iradenin
tecelli ettiği yegane yer olan Meclis'in iradesini hiçe sayarak yasamanın yetki alanına müdahale etmemesi ve bu yolla kuvvetler ayrılığı ilkesini fiiliyatta, 'Kuvvetler hiyerarşisine' dönüştürmekten sakınması da aynı derecede önemlidir.

Bu yol açıldığı ve sistematik bir uygulamaya dönüştürüldüğü takdirde, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı parlamenter rejim çok ağır bir yara alacak ve bundan sonra demokrasi ve milli iradeden söz etmek imkanı kalmayacaktır. Bu konunun AKP'ye yakın bazı çevrelerin savunduğu gibi anayasal yargıya, 'Savaş açma', yargıyı, 'Vesayet altına alma' veya 'Siyasi iradeye ram etme' mantığı ve anlayışıyla ele alınamayacağı açıktır. Burada herkes görev ve yetkilerinin anayasal sınırlar içinde kalmanın, kendi meşruiyetlerinin sigortası olduğunu anlamak durumundadır.

Yaşanan tecrübelerden alınan dersler ışığında yapılacak sağlıklı bir değerlendirme sonucu, uygulamadan kaynaklanan bu sorunun yine aynı yolla çözüme kavuşturulması en uygun ve makul hareket tarzı olacaktır.''