kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Haziran 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Günaydın 
ELVAN DEMİRKAN

Meğer hepsi bir fanteziymiş

1998 yılında baslayan 'Sex and the City' dizisi; ekranda kaldığı 6 yıl boyunca, kadınların ilişkiler ve seks hakkındaki görüşlerini daha rahat paylaşabilmeleri için bir basamak olmuştu. Kadınlar, başrolü paylaşan 4 karakterden biri ile kendilerini özdeşleştiriyorlardı. Özellikle de 'Carrie' ile... Dizinin 500 dolarlık sayısız ayakkabıya sahip olma bölümü, çoğumuz için bir fantezi idi. Ama kadınların kendilerini ilişkileri hakkında sorgulamaları ve arayışları, gerçek hayattaki normal kadınların hissettiklerine benziyordu.

HİÇ DEĞİŞMEMİŞLER!
Hayat tarzı da çok 'cool'du. Şık restoranlar, pahalı ayakkabılar, seksi erkekler... Bu yüzden dizinin başlamasından 10 yıl sonra yapılan 'Sex and the City' filmini büyük bir heves ve iştahla bekliyorduk. Geçen süre içinde daha da olgunlaşmış bu kadınlar bize yeni ne verecekti? Kadın gücümüzü nasıl tekrar yaşayacaktık? Açılış günü, bir heves filmi görmeye gittim ama büyük hayal kırıklığına uğradım. 2 saat 20 dakikanın bitmesine zor dayandım. Geçen yıllar içinde boşanmam, çocuk yetiştirmem, terör, küresel ısınma ve ekonomik endişeler nedeniyle benim dünya görüşüm ve hayat tarzım çok daha farklı bir yere gelmişken; filmdeki karakterlerin 4 yıl sonra hala aynı yerde olmaları, yüzeysellikleri ve materyalistlikleri ile kendi aramda hiçbir ortak bağ bulamadım.

KARİKATÜRLEŞMİŞLER!
Karakterlerin gerçekçilikle hiçbir ilgisi kalmamış, resmen karikatürleşmişler. Sadece yaşlanmışlar ama olgunlaşmamışlar. Hayat, 40'ında ya da 50'sinde, 30'larında olduğu gibi yaşanabilir mi? Aynı şeylerden zevk alıp, aynı hataları yaparak... Hiç olgunlaşmadan... 'Sex and The City'yi dünya çapında marka yapan şey; karakterlerin inandırıcılığı idi. Samantha, Carrie, Miranda ve Charlotte; genç, bekar, başarılı ve modaya düşkün New York kadınını temsil ediyorlardı. Ama şimdi düşünüyorum da; bunca yıldır Amerika'da yaşıyorum daha New York sokaklarında onlar gibi gereksiz bir teferruatla giyinen, profesyonel bir kadın görmedim! İnsanların birbirini takmadığı Manhattan'da bile o kadar abartılı giyinen bir kadını görenler, arkasından gülerler herhalde. Filmdeki konu, diyaloglar, karakterler yani her şey nörotik, yapmacık, materyalistik ve sığ... Dizideki zekilikten çok uzakta. Filmde hiçbir sürpriz ve sağlam bir mesaj da yok.

ERKEKLER AKSESUVAR!
Bir de filmdeki asıl aksesuvarlar; abartılı ve acayip takılar ve kıyafetler değil, erkeklerdi. Erkek oyuncuların doğru dürüst hiçbir diyalogları yoktu. Görevleri soyunmaktı. Filmde böyle bir erkek karakteri çizdikleri halde verdikleri mesaj; 'çekici ve güçlü oldukları kadar mesafeli, bencil ve bağlılık vaat etmeyen erkeklerden vazgeçmeyin' oldu. Yani; 'bu tür erkekler, sonuçta yola gelirler' mesajı vardı. Filmde belki ama gerçek hayatta zor! Meğer hepsi bir fanteziymiş... Bu arada 'Sex and the City' lafını son haftalarda eşlerinden duymaktan bıkmış erkeklere de bir önerim var: İyisi mi siz; karınızın hiç olmazsa film boyunca sürecek 2 saatlik fantezisini hoş görün. O eve gelmeden de ortalığı temizleyin ve ona yemek yapın ki; bir zamanlar vazgeçemediği dizinin defterini kapatıp, hayatında siz olduğunuz için ne kadar da şanslı olduğunu düşünsün...