kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 7 Haziran 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Cumartesi SABAH 
REFİK DURBAŞ

Somos sosyalistas palante

Nâzım Hikmet, Latin Amerika edebiyatında 'Poesia Negra' (Zenci Şiiri) akımının öncülerinden Nicholas Guillen'in daveti üzerine, 1961 yılının mayıs ayında Küba'ya gider. Küba'da Batista diktatörlüğü yıkılmış; Fidel Castro, Che Guevara'nın da desteğiyle ülkesini sosyalist devrimin ışığında yeniden inşa etmek üzeredir. Havana'da 1. Küba Sanatçılar ve Yazarlar Kongresi'ne katılan Nâzım Hikmet, bu gezisinde Küba devriminin yarattığı toplumsal değişimi yakından izleyecek ve önce Havana Röportajı, ardından Saman Sarısı şiirlerini yazacaktır. Geçen 3 Haziran Nâzım Hikmet'in ölümünü 45. yılıydı ve Nâzım Hikmet, Havana Röportajı'nda "Ben her gün biraz daha gencim Havana'da," dediği gibi, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin bahçesinde gösterilen Nâzım'ın Küba Seyahati belgeselinde, bütün gençliğiyle gençlerin arasında, yüreğinde; gençlik düşlerinde, sevdalarında, sevinçlerindeydi.

CASTRO'DAN BALE SEVER

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi ile Küba Sinema Sanatı ve Endüstrisi Enstitüsü'nün ortak yapımı belgeselin senaryo yazarı Çağrı Kınıkoğlu, yönetmenliğini Gloria Rolando ile yaptığı 68 dakikalık filminde, 47 yıl öncesinden Kübalı sanatçıların anılarıyla Nâzım Hikmet'in kişiliğinin ve şiirinin portresini perdeye aktarırken; Nâzım Hikmet de sesiyle hayat verdiği Havana Röportajı şiiriyle Küba'yı ve Küba devrimini anlatıyor. Günümüze de ışık tutması amacıyla Nâzım'ın Küba Seyahati belgeselinden iki anekdotu aktarmak istiyorum. Küba Ulusal Balesi, Batista yönetiminde çalışmalarına son verir. Devrim olunca, bir gece Castro, balenin yönetmenini evinde ziyaret eder. Bütün gece, baleden hiç söz etmeden çeşitli konulardan konuşurlar. Gece yarısı ayrılırlarken, merdivenlerde Castro, bale yönetmenine sorar: "Baleyi yeniden kurmak için ne kadar paraya gereksinimiz var?" Bale yönetmeni "Bin dolar," diyecek olur. Castro, hiç tereddütsüz "Yarın size 2 bin dolar verilecek," der, "hemen çalışmaya başlayınız." Ve ertesi gün Küba ulusal balesinin temelleri atılır. Pablo Armando Fernandez, Lisandro Otero, Miguel Barnet, Raul Valdes Vivo gibi Kübalı edebiyatçılar, Nicholas Guillen'in öncülüğünde Küba Sanatçılar ve Yazarlar Birliği'ni kurmuşlardır. Nâzım Hikmet'in de katıldığı ilk kongrelerinde sanatta 'sosyalist gerçekçiliği' tartışırlar. Kimi Kübalı sanatçılar Picasso benzeri modern ressamlara karşı çıktığında Nâzım Hikmet kongreye damgasını vuracaktır: "Her iyi sanat zaten sosyalist gerçekçidir." Belgesel bitince Nâzım Hikmet sinema perdesinden indi, iki saattir kendisini izleyen gençlerin arasına karıştı; birlikte Havana Röportajı'nı okuyarak Kadıköy iskelesine indiler; oradan bir vapurla Karaköy'e geçip, Yüksekkaldırım'dan Beyoğlu'na çıktılar. Geçen hafta Pera Müzesi'nde 'Joan Miro: Maeght Koleksiyonu'ndan Baskılar, Resimler ve Heykeller Sergisi'ni, Nâzım Hikmet'in işte bu sözleri rehberliğinde gezdim. Paris'te, İkinci Dünya Savaşı'nın ertesinde bir araya gelen Sartre, Char, Giacometti, Prevert, Tzara, Bonnard, Matisse, Braque, Leger, Chagall, Malraux ve Joan Miro gibi sanatçılar da sanatın özgür bir ortamda gelişebileceğini kanıtlama çabasındaydılar. Miro'nun İkinci Dünya Savaşı sonrasını yansıtan coşkulu, sevinçli renkleriyle donattığı resimleri Nâzım Hikmet'in şiirinde dediği gibi 'insanoğlu üstüne, insanoğlunun gençliği, umutları üstüne'ydi çünkü. Miro da çocuksu, naif çizgileriyle Hitler faşizmi sonrası Avrupası'nın fotografisini yansıtıyordu. Siyahlar içinden patlayan, kendi aleviyle kavrulan bir kırmızı; ayçiçeklerinin sarısını kıskandıran bir sarı; inadına bir yeşil, bir mavi; bulunduğu mekanı unutmuş bir mor; hayat da bütün bu renklerin toplamı değil miydi? Nâzım Hikmet nasıl şiirini renklerle bezemişse, Miro da resmini şiirlerle bezemiş, Prevert'in, Desnos'un şiirlerini resimlemişti. O gün Miro'nun renkleri arasına bir ilköğretim okulu çocuklarının sevinçleri de karıştı. Birlikte Miro'nun çinko üzerine yaptığı baskıların filmini izledik. Çocuklar Miro'yu izledi küçük ekranda, çinko üzerine parmaklarıyla boya sürüşünü, oklavayla boyayı yayışını... Miro, bir sandalyeye oturarak desenini seyretti bir süre. Sonra çocukları görünce, o da televizyon ekranından indi. Birlikte onlar da Beyoğlu'na çıktılar, Nâzım Hikmet ile gelen gençlerle buluştular. Gençler ve çocuklar... Beyoğlu ile birlikte bütün İstanbul, bütün ülke gençlerin şiiri ve çocukların resimleriyle aydınlığa kesti bir anda.