kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 6 Haziran 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Org. Saygun: Sınırlar menfaatlere göre çiziliyor

AA
Yeni Haber
Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Ergin Saygun, ''Bugün Orta Doğu'nun hemen her köşesinde maalesef dini farklılıkların ana motif ve siyasi özelliklerin bir göstergesi olarak kullanıldığı çatışmalar yaşanmakta, bu kavgayı sürdürenler en büyük zararı İslam dinine verdiklerini idrak edememektedirler'' dedi.

Orgeneral Saygun, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığına (ATASE) bağlı Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi (SAREM) tarafından Harp Akademileri Komutanlığı Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen ''Orta Doğu: Belirsizlikler İçindeki Geleceği ve Güvenlik Sorunları'' konulu uluslararası sempozyumun kapanışında konuştu.

Orgeneral Ergin Saygun, Orta Doğu'nun yoğun bir geçiş coğrafyası ve önemli bir merkez niteliği taşıdığını belirterek, Orta Doğu'daki petrolün keşfinin ardından 1901 yılında İngilizlerin İran ile 60 yıl yürürlükte kalan bir anlaşma imzalamasının dikkat çekici olduğunu söyledi.

Üç büyük dinin bu bölgede doğduğunu ifade eden Orgeneral Saygun, ''Su, enerji ve dinin Orta Doğu'nun kaderi üzerindeki etkisi, yapılacak her türlü değerlendirmede dikkate alınmak mecburiyetindedir'' dedi.

Orta Doğu'nun barındırdığı dini ve etnik çeşitlilik, zengin petrol ve doğalgaz rezervleri, sınırlı su kaynakları, kontrolsüz silahlanma, ekonomik sorunlar, olgunlaşmamış siyasi yapılanmalar ve totaliter rejimler gibi etkenler ve yabancı güçlerden kaynaklanan dış etkenlerden dolayı siyasal, sosyal, ekonomik ve güvenlikle ilgili çözümler üretmenin ve uygulamanın büyük zorluklar arz ettiği çok güç bir coğrafya olduğunu belirten Orgeneral Saygun, tüm bu olguların bölgeye ilişkin değerlendirmelerde değişken bir zemin üzerinde hareket etme zorunluluğunu ve son derece dikkatli olunması gerekliliğini ortaya çıkardığını ifade etti.

''DİN BİR İÇ DİNAMİK OLARAK...''

Dinin bir iç dinamik olarak bölgeyi şekillendirdiğini anlatan Orgeneral Saygun, günümüze kadar uzanan bir süreklilikle yaşanan ve halen yaşanmakta olan din eksenli çatışma ve savaşların bölgeye zarar vererek dinsel ve etnik kimlikleri farklı olan toplulukları sınırlı bir coğrafya üzerinde birbirine kattığını belirtti.

Saygun sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu çatışma ortamı söz konusu kimliklerin belirginleşmesinde, ayrışmasında daha da keskinleşerek müteakip bazı çatışmaların nedenlerini teşkil etmede önemli rol oynamış, farklılıkların kolayca istismar edilebildiği sosyal ve siyasal zemini daha da güçlendirmiştir.

Günümüzde Orta Doğu hala dünyanın kimlik çeşitliliği en fazla olan bölgelerinden biridir. Sadece Lübnan'da 18 çeşit millet olduğu sempozyumda dile getirilmiştir.

Müslümanlık üst kimliğinin normal olarak birleştirici ve katalizör rol oynaması beklenebilir. Ancak dinin Orta Doğu'da böyle bir rol oynadığını söylemek mümkün değildir. Bu konuda çok fazla örnek bulunmakla beraber, Kıbrıs gibi çok haklı bir davamızda dahi İslam dayanışmasını Türkiye'nin ve Kıbrıs Türkü'nün yanında görmenin mümkün olamadığını hatırlamadan edemeyeceğiz.

Irak'ta çoluk ve çocuğunun nafakasını kazanmaktan başka hiçbir amacı olmayan işçilerimizin, şoförlerimizin acımasızca gene başka Müslümanlarca katledilmesi bu konuda akla gelen diğer bir örnektir.

Bugün Orta Doğuda aynı dine mensup kişiler birbirlerini öldürmekte, birbirlerinin ve kendilerinin ekonomilerinde, sosyal hayatlarında, alt yapılarında büyük tahribata ve onarılamaz yaralara yol açmaktadır.

Kısacası bugün Orta Doğu'nun hemen her köşesinde maalesef dini farklılıkların ana motif ve siyasi özelliklerin bir göstergesi olarak kullanıldığı çatışmalar yaşanmakta, bu kavgayı sürdürenler en büyük zararı İslam dinine verdiklerini idrak edememektedirler.''

Orgeneral Saygun, bu durumun aynı zamanda dinin başka amaçlar için kullanılmasının ne derece büyük sıkıntılar, hatta felaketler yarattığının ibret alınacak bir göstergesi olarak ortaya çıktığını ifade ederek, Prof. Dr. Al Soudi'nin Orta Doğu'daki 25 ülkenin 20'sinin Arap olduğunu dile getirdiğini anımsattı.

ARAP ÜLKELERİNİN ROLÜ

Orta Doğu'nun barış, istikrar ve refah içinde yaşamasının sağlanmasında Arap ülkelerinin önemli bir rol oynamalarını beklemenin doğal olacağını dile getiren Orgeneral Saygun, ancak 22 Mart 1945'te kurulan Arap Birliği'nin kendisinden beklenen birleştiriciliği yerine getiremediğini vurguladı.

Arap Birliği ülkelerinin bir çok anlaşmaya imza atmış olmalarına karşın bunların tümünü hayata geçirmelerinin bir türlü mümkün olamadığına işaret eden Orgeneral Saygun, bu ülkelerin arasında etkin bir ekonomik iş birliğinden söz edilemeyeceği gibi savunma alanında da benzer gelişmelerin yaşandığını anlattı.

Son birkaç ay içerisinde Arap ülkelerinin Lübnan konusunda ortak bir tavır sergilediklerinin ifade edilebileceğini kaydeden Saygun, ancak 2007 yılında Riyad'da yapılan 19. Arap Birliği zirvesinde Kral Abdullah'ın Irak, Lübnan, Sudan, Somali'de yaşananlara ilişkin değerlendirmeyi müteakip Arap dünyasıyla ilgili söylediği ''Soru şudur; Tüm bölgede krizleri çözmek için bu kadar zamandır ne yaptık? Suç hepimizin... Bizim Arap milletinin liderleri olarak bitmeyen fikir ayrılıklarımız ve birlikte hareket etmeyi reddetmemiz, Arap milletinin bize olan güvenini, bugününe ve geleceğine dair umutlarını yitirmesine neden olmuştur'' sözlerinin dikkati çektiğini belirtti.

''SINIRLAR ÇİZİLİRKEN...''

Orgeneral Saygun, Orta Doğu'da dikkate alınması gereken bir diğer hususun da dış etkenler olduğunu ifade ederek, Orta Doğu'daki sınırların bölgesel dokuyu ve farklı özellikleri yansıtmayan bir yaklaşımla başka menfaatler, beklentiler ve hesaplara göre çizildiğini söyledi.

Sınırlara Türkiye açısından bakıldığında 1918 yılında Musul, Bağdat, Basra'nın Osmanlı vilayeti olduklarını, 1923 yılındaki sınırlarda ise Suriye ile olan yaklaşık 600 kilometrelik kısmın Fransa'ya bırakıldığını, bırakılan bu kısımda da Suriye'nin bilinen bütün petrol yataklarının mevcut olduğunu anlattı.

Türkiye'ye Orta Doğu'ya giriş için sadece Habur tarafındaki dar bir geçidin yeterli görüldüğünü ifade eden Saygun, ''Buradaki amacı şöyle yorumluyorum: Bu suni sınırı çizmedeki amaç, Türklerin, Osmanlı'nın, o zaman her kimin için yapıldıysa bir daha Orta Doğu'ya geri dönmesini engellemek ve müsaade etmemektir. Sınırlarla ilgili tartışma bugün dahi devam etmektedir. Son zamanlarda tedavülde olan yeni Orta Doğu haritasını hatırlayın, haritanın yayınlanmasından bir ay sonra ABD Dışişleri Bakanı Rice'ın İsrail'in Lübnan'a düzenlediği askeri harekata ilişkin olarak, yeni bir Orta Doğu'nun zamanının geldiğini ve bu harekatı yeni Orta Doğu'nun doğum sancıları olarak tanımladığını hatırlamamız gerekir'' diye konuştu.

Orgeneral Saygun, I. Dünya Savaşı sonrasında çizilen bu sınırların, barışa ve bir arada yaşamaya değil, müteakip çatışmalara ve savaşlara kolayca yol açabilecek bir ortam meydana getirmeye daha uygun olduğunun açıkça görüleceğini belirterek ''Bugün geldiğimiz nokta, bu değerlendirmemizin haklı olduğunu göstermektedir. Bunlara literatürde ''yapıcı istikrarsızlık'' veya ''yaratıcı kaos'' deniyor'' dedi.