kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 31 Mayıs 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Deniz mahsullü salata.

İtalyan şefin şölen sofrası

DENİZ ERBİL
24.05.2008
Yıllardır İstanbul'da yaşayan İtalyan şef Rudy Pellino'nun Nişantaşı'nda açtığı Il Patio'da ister somon fileto, ister karidesli makarna yiyin... Ama ortaya mutlaka çıtır bir pizza isteyin..
İLİŞKİLİ HABERLER
İtalyan şefin şölen sofrası
Nişantaşı'na yaklaştığımda kentin bu kesimi, sokağa çıkma yasağının uygulandığı nüfus sayımı günlerini hatırlatıyordu. Oysa az önce Anadolu yakasındaydım ve kıyı boyunca uzanan yeşil alanda mangal sezonunu açmış yurttaşların buram buram ızgara kokusunu soluyarak, Maltepe-Bostancı arasını yoğun trafikte, neredeyse yürüme temposunda kat etmiştim. Ne var ki Nişantaşı sakinleri, uzatılmış 19 Mayıs tatilinde kenti terk etmişti anlaşılan. İki arkadaşımla Mim Kemal Öke Caddesi'nde, geçen sonbaharda açılan Il Patio adlı İtalyan lokantasına geldiğimizde, çevredeki sakinliğin restoranın içine de yansıdığını fark ettik. Ancak son zamanlarda restoranlarda arka masada oturanlarla sırt sırta gürültü patırtı içinde yediğim yemeklerin ardından, bu sakin ortam doğrusu bana çok iyi geldi. Binanın yanındaki merdivenlerden bodrum katı hizasına kadar indiğinizde, restoranın cam cepheli kapalı kısmını geçerek, yüksek bir istinat duvarının koruduğu arka bahçeye ulaşıyorsunuz. Zaten Il Patio da İtalyancada 'arka bahçe' anlamına geliyormuş; burası için çok uygun bir isim. Hava güzel olduğu için kapalı kısma yüz vermedik. İsabet etmişiz; garsonun bizi oturttuğu masanın tam yanı başında tepeden tırnağa çiçek açmış bir yasemin ağacı vardı. Genellikle günün ve gecenin her saatinde trafiğin en yoğun caddelerinden biri olan Mim Kemal'de bir binanın arka bahçesinde yasemin kokuları eşliğinde yemek yenebileceğini, üstelik bahçenin arka duvarını sağlıklı zeytin ağaçlarının süsleyeceğini düşünemezdim. Kısacası, daha yerimize oturur oturmaz buraya ısınıverdim. Il Patio, adından da anlaşılacağı gibi bir İtalyan lokantası... Ama bir özelliği var; Nişantaşı'ndan ülkenin belli başlı büyük kentlerine atlayan ve özellikle pizza konusunda kentin en iyilerinden sayılan Mezzaluna adlı restoranın ilk günden yakın zamana dek şefliğini sürdüren Rudy Pellino işletiyor burayı. Şef, 1995'ten beri İstanbul'da; dolayısıyla Türk yemek severlerin tercihlerini iyi biliyor. Masaya otururken içimden bir ses, bu deneyimli şefin, yardımcılığını üstlenen eşiyle iddialı bir restoran konsepti yaratmış olabileceklerini söylüyordu.

EV YAPIMI MAKARNA
Oturur oturmaz, ortaya, yanında ev yapımı taptaze tepsi ekmekleri, mis gibi taze domates, sızma zeytinyağı ve kekik kokan bir tabak domates sosu ile bir tabak da naneli zeytinyağı geldi. Arkadaşlarım yemek listesini incelerken, ben şarap kartına bir göz attım. Öyle tek bir Türk firmasının sponsorluğunu kabul edip, diğer firmaların şaraplarını dışlamak gibi müşteri açısından sevimsiz bir uygulamaya kalkışmamıştı Şef Pellino. Birçok Türk firmasının üst düzey şarapları uygun fiyatlarla mönüye alınmış, onların yanı sıra yine makûl fiyatlı İtalyan şarapları seçilmişti. Mönüye bakıldığında Şef Pellino'nun özellikle pizza ve makarna çeşitlerine ağırlık verdiği belli oluyordu. Makarnaların tümü ev yapımıydı ve taze hazırlanıyordu. Nişantaşı sosyetesinin birinci tercihi salataların çeşitleri de zengindi.

PİZZASI BİR NUMARA
Damak kalibrasyonu için ortaya bir pizza söyledik. Ben önden bir kuşkonmaz çorbası ısmarladım, arkadaşlarımdan biri fırında pişirilmiş enginar ve İtalyan pecorino peyniri, diğeri ise parmesan, mozzarella, domates ve fesleğen ile fırınlanmış 'parmigiana di melazzane' istedi. Öncelikle, Il Patio'nun kentteki bütün iddialı pizzacılar için ciddi bir rakip olduğunu söyleyebilirim. Ortaya ısmarladığımız ince hamurlu 'Robespierre pizza' çıtır çıtırdı. Malzemesi kaliteli ve boldu, ayrıca tam olması gerektiği gibi pişirilmişti. Benim kuşkonmaz çorbam ise olağanüstüydü. Bol miktarda kuşkonmazın kullanıldığı belli olan çorbaya taze kuşkonmazların uç kısımları da püre haline getirilmeden katılmıştı. Öte yanda peynir, domates ve fesleğenle birlikte fırında pişirilmiş patlıcan yemeği, restoranın klasikleşebilecek spesiyalitelerinin başında geliyordu. Sıcak servis edilen pecorino peynirli enginar ise abartılı lezzetlerden hoşlanmayanları mutlu edebilecek zarif aromalı bir yemekti. Ben ana yemek olarak kâğıtta somon fileto ısmarladım. Arkadaşlarım ise karidesli, kuşkonmazlı tagliatelle ve bonfile tagliata söylediler. Bonfile tagliata, değişik bir spesiyalite; ızgarada çok az tutulduktan sonra dilimlenip pizza fırınında biraz daha pişiriliyor, sonra üzerine parmesan peyniri serpilip, yanında rokayla servis ediliyor. Başarılı bir yemek. Bu şölen sofrasında olabildiğince her kategoriden çeşitler tatmaya çalıştık. Doğrusu bütün yemekler özenilerek, olabildiğince kaliteli malzeme kullanılarak hazırlanmıştı. Her yemeğin sonuna doğru gerek servis yapan garson, gerekse bizzat şefin kendisi masamıza gelip görüşlerimizi soruyordu. Nihayet ortasında ev yapımı bir top limon sorbe bulunan, üzerine hoş bir sos gezdirilmiş, ince ince doğranmış çilek dilimleri ve yine limonlu sorbe ile servis edilen bir krem brüle tattık. Üzerine da sımsıcak, koyu espresso kahvelerimizi yudumladık. Il Patio'nun İstanbul'un en iyi iki, üç İtalyan restoranından biri olduğunu söyleyebilirim. Umarım Il Patio'nun ömrü, bu mekânda daha önce açılan yerlerden çok daha uzun olur!
Haberin fotoğrafları