kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Mayıs 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
NAZLI ILICAK

Kösem Sultan tartışması

Hayrünnisa Gül, Dolmabahçe Sarayı'nın Depo Müzesi'nde sergilenen bazı eserlerin Çankaya'ya gönderilmesini talep etti diye, CHP İdare Amiri, milletvekili Ahmet Küçük'ün ağır eleştirisiyle karşı karşıya kaldı: "Bu talep, cumhuriyetin Ankara'sını, Osmanlı'nın İstanbul'u yapma niyetini ortaya çıkarıyor. Padişahlık eşyalarının Çankaya'ya taşınması, cumhuriyetin simgesi Çankaya'yı, Osmanlılaştırma çabasıdır."
Küçük, "Eserler bulunduğu yerde, tarihe uygun bir ortamda sergilenmelidir " diyerek, First Lady'nin girişimine karşı çıkabilirdi. Ama hayır! İlla işe, bir "gizli niyet" katacak. Türkiye'de padişahlık dönemine dönmek isteyeni mumla arasan bulamazsın. Fakat, Küçük, o kişiyi, anında teşhis etti; hem de isminin başına –dam üstünde saksağan kabilinden"Kösem Sultan" sıfatını ekleyerek.
Prof. Şerif Mardin, "Kemalist projenin zaafları" diye konuşurken, tam da, bu gibi klinik vakalara işaret ediyor. "Siyah-beyaz" seçeneklerine sıkıştırılmış, tarihinden, kültüründen koparılmış ve yeni değerler üretmeyi başaramamış muazzam bir "sığlık" hatta, "boşluk" söz konusu.
Siyaset Bilimci Prof. Nur Vergin'le de bu hususta sohbet ettik. Prof. Vergin, kısmen Şerif Mardin'e hak verdiğini söyledi:
"Cumhuriyetin yönetici takımının felsefi derinliği yok. Cumhuriyet döneminde felsefe yerlerde sürünüyor. Teknolojide bazı başarılar gösteriyoruz ama, düşünsel alanlarda hep yaya kalıyoruz. Türk insanının, tarihi kültüründen koparılmış olması bunun önemli nedenlerinden biri. Osmanlı da, felsefe açısından zayıftı ama, varolan kültür hazinesini kullanıyordu. Güzel olana ( estetik), doğru olana (mantık), iyi olana (ahlak ), ilişkin bir bilgi ve birikim Osmanlı'da mevcuttu. Cumhuriyete geçerken, derin bir kopuş yaşandı ve mevcut olan kültür hazinesi de, bir kenara atıldı. Yalnız Şerif Mardin'in değerlendirmesinden yola çıkarak şunu hemen söyleyeyim: İmam, öğretmeni yenerken, kendisi de değişime uğruyor. O, artık, Osmanlı döneminin imamı değil, cumhuriyetin din adamı."
Öztürkçe sevdasıyla, Arapça ve Farsça kelimelere düşmanlık ettik; böylece, lisanımızı iyice güdükleştirdik; eski yazıyı, seçmeli ders bile yapmamak suretiyle tarihimize, kültürümüze ulaşma imkânlarını kaybettik. Geçmişimizi, resmi ideolojiye kurban ettik. Bize maziyle övünmek değil, utanmak öğretildi. Baksanıza Ahmet Küçük, Osmanlı antikalarına merak duyup, bir mekânda teşhir edilmesini bile "padişahlık özentisi" olarak nitelendirebiliyor. Atatürk, kendisini böyle dere tepe kullananları görseydi, kahrından bir kere daha ölürdü.