kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Mayıs 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Zoraki nikâh: Sol ve AKP

Sungur Savran'ın bir süre önce Radikal 2'de yazdığı bir yazıyla başlattığı tartışma bütünüyle yanlış bir noktadan algılandığı için verimli olmadı. Savran, 'liberal solcular AKP'yi bıraksın Marksizmle hesaplaşsın' deyince ona cevap verenler 'bizim Marksizmle ne hesabımız olacak bir zaten Marksistiz' dediler. Oysa Savran, onların öne sürdüğü görüşlerin Marksist açıdan eksikyanlış olduğunu dolayısıyla o görüşlerin niçin sol olarak sunulduğunu anlamak istiyordu. Sadece Mahmut Mutman
yazdığı yazıda (Radikal 2) Savran'ın ne demek istediğini anlamış bir biçimde meseleyi ele aldı. Solun maksadının 'dünyayı değiştirmek' olduğunu dile getirdi. Yani, solliberal aydınların AKP ile olan ilişkilerinin bu ölçüyü içermediğini belirtiyordu Mutman.

Sol ve AKP
Niye böyle bir sorunla karşı karşıyayız? Birincisi, sol, Türkiye'de bir realite olarak ortadan kayboldu. Yeni bir solun kötü Sovyetler ve Mao modelleri dışında ve dünyanın 1980 sonrası koşullarında nasıl biçimlendirilmesi gerektiği, hem kapitalizmin hala sürdürdüğü büyüme süreci hem de gitgide daha ehil hale geldiği krizlerle başa çıkma yeteneği nedeniyle tanımlanamıyor.
Bu nedenle de solcuların önemli bir bölümü AKP gibi bir partinin şu ya da bu ölçüde sistem dışı bir parti olarak algılanmasına karşı geliştirdiği bir refleksle ve kendisini koruma altına almak maksadıyla izlediği demokratikleşmeci yol, liberal sol kesim için yeterli görülüyor.
AKP'nin 2002 sonrasında attığı adımların önemli bir bölümü, örneğin AB ile olan bütünleşme politikası da bu açılımın bir parçasıdır ve gene soldan bazı aydınların ona yaklaşmasında önemli bir amildir.

Aydınların yanılgısı
Bu vahim bir gelişme. Çünkü, sadece AKP değil, onun da bir parçası olduğu modernleştirici sağ partiler geleneği her defasında aydınlarla belli noktalarda temas imkanı bulmuştur. Bu en fazla dengeleyici ve sol enerjiyi toparlayacak bir sol partinin olmadığı durumlarda ortaya çıkan geçici bir koalisyondur. Nitekim 1960 ve 70'lerde, ortada doğruyanlış sol bir hareket olduğundan aydınlarla sağın arasında hiçbir ilişki olmadı. Ama 1980'lerde böyle bir ilişki kuruldu. 1950'lerin başında da yaşanmıştı aynı ilişki.
Oysa bütün o dönemlerde sağ kendi politikalarını aydınlardan aldığı desteğin de etkisiyle hiç taviz vermeden sürdürdü. Günü geldiğinde aydınlarla aralarına kara kedi girince ayrılık kaçınılmazlaştı. Sağ kendisine ait mevzileri ele geçirmişti ama sol boşluktaydı. Aynı şey şimdi bir kez daha yaşanıyor.

AKP'den ötesine sol
Burada yapılması gereken meselenin AKP ile sınırlı olmadığını bilmek demokratikleşmeyi de, AB'yi de, Kürt sorununu da onları kapsayan ve onlardan çok daha büyük bir sol projenin içinde değerlendirip çözmektir. Liberal solun çok uzun bir süredir Türkiye'nin gözüne çektiği bant bu gerçeği unutturmuştur. Çünkü 1990'larda etkili olmuş siyasal dağınıklık ve şiddet demokrasiistikrar ikilisini dayatınca aydınlar arasında benim öznesiz demokrasi talebi dediğim süreç başladı.
Aydınlar ve liberal sol kendilerini büyük yıkımlardan koruyacak bir demokrasi projesini her şeyin üstünde gördüler. Oysa aynı 90'ların ekonomiksosyal politikalar ve pozisyonlar açısından ne kadar vahim tablolar çizdiği belli sol kesimler tarafından ortaya koyulmuştu. Sol sadece soyut bir demokrasi talebiyle uğraşınca bu boyut ihmal edildi böylece de kalıcı, etkili bir sol platform ve proje oluşturulamadı. Geriye kalan tek seçenek nispeten demokratik bir pozisyon tutan AKP ile özdeşleşmekti. Sonunda bir kez daha aynı şey yaşandı. Günü gelip AKP kendi çizgisini tahkim edince liberal sol boşluğa düştü. Fakat iş orada kalmadı bu 'yetersizlik' bu defa solun çaresizliği olarak algılandı. Oysa bir, bunu yapanlar sol değildir; iki onlar dünyayı değiştirmek değil, tersine, onu korumak istemişlerdi.
Sistem, sistemle özdeşleşince çözülmüyor.