kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Mayıs 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

Kendini, hayatını yaşamak.. Yaşayabilmek..

Benim babamın kız kardeşime güveni tamdı.
Aslında ona kalsa, o yıllar yeni moda olmaya başlayan mini etek giymesine hiç itiraz etmezdi.. O etmezdi de, etraf ne derdi?..
Babam kızına en iyi eğitimi verdiğinden de emindi. Erkek arkadaşı ile çıkabilir, gece sinemaya da gidebilirlerdi, ona kalsa.. Ama ona kalmıyordu ki.. Gece yarısı kızı bir delikanlı tarafından eve bırakılırken görülürse, konu komşu, o kahrolası etraf ne derdi?..
Kız kardeşim tüm lise ve üniversite hayatı boyunca kendi hayatını değil, etrafınkini yaşadı. Babasını mutlu etmek için başka çaresi yoktu.. Her adımını "Etraf" için atarak geçirdi, hayatının en güzel günlerini..
Kız kardeşime sorsanız, o da beni anlatır.. Etraf bir şey demesin diye, saçlarımı o günler ortalığı kasıp kavuran Beatles gibi kestiremediğimi.. Canımın istediği gibi salaş giyinemediğimi..
"Aaa.. Bu ben.." diyenleriniz çoktur şimdi bunları okurken.. Kız olarak.. Oğul olarak.. Baba olarak.. Hatta kendi gençliğinde "Etraf" yüzünden hayatlarını yaşayamayanlar, şimdi baba olduklarına kendi çocuklarına "Etraf ne der" diyorlardır, mutlak..
Oysa işte mutsuzluğun sırrı bu..
Hep başkalarının hayatını yaşamak.. Yaşamak zorunda kalmak.. Yaşamaya zorlanmak..
Etrafa kurban edilmiş bir gençliğin bir saniyesi geri gelir mi?.
İnsan bunu 60 yaşına gelince daha iyi anlıyor..
Anladıklarımı geçen hafta Kadir Has Üniversitesi'nde öğrencilerle sohbet ederken anlattım.
Harika bir butik üniversite burası.. Yıllar önce en son gittiğimde, filmlerdeki sigara fabrikası idi.. Carmen'in çalıştığının aynisi..
Şimdi bir bilim yuvası olmuş.. Onu ayrı anlatacağım sizlere..
Konu döndü dolaştı, işte bir insanın başına gelebilecek en güzel şeye geldi.
Kendi hayatını yaşamaya..
Ben bu lafın anlamını üniversitede okurken keşfettim..
Bana kendi hayatını yaşamanın önemini, menekşe gözlerine âşık olduğum dünya starı, anladınız, Elizabeth Taylor anlattı.
Liz o zaman dünya sinema devi Michael Todd'un karısı idi. Öyle zengindi ki Todd.. "Jet set" lafı onunla başladı.. Özel uçağına atlar, Afrika'ya akşam yemeğine giderdi, Paris'te kahvaltıdan sonra..
Liz ile Todd'un en yakın arkadaşları da Amerika'nın sevgilisi Debbie Reynolds ile kocası Eddie Fischer'di. Bu dördünün içtikleri ayrı gitmezdi. Özel uçak safalarına birlikte çıkarlardı.
Sonra Todd uçak kazasında ölüverdi. Yıkılmış Liz'i, Eddie ile Debbie yanlarına aldılar. Evlerinde teselli edip kötü günleri atlatmasını sağladılar. Debbie, Liz'in can yoldaşı oldu.
Sonra bir gün bomba patladı.
Liz ve Eddie arasında müthiş bir aşk başlamıştı.
Debbie ve Eddie boşandılar ve hemen ardından Liz ile Eddie evlendi..
Gazeteciler Liz'in peşine takıldılar.
Birisi ulaşmayı ve herkesin kafasındaki soruyu sormayı başardı..
"En iyi arkadaşınızın, size en kara günlerinde evini ve kucağını açan Debbie'nin yuvasını yıkmaya, kocasını baştan çıkarmaya utanmadınız mı?.."
"Etraf ne der" yargısına verilmiş en müthiş cevaptı, Liz'inki..
"Her insan kendi hayatını yaşar. Ne siz başkasının hayatının yaşayabilirsiniz, ne başkası sizinkini.."
Keşke öyle olabilse, her zaman.. Her yerde..
Keşke hepimiz başarabilsek..
Keşke bu lanet "Keşke" lafı tüm sözlüklerden düşebilse..
Başkaları için vazgeçtiklerinizi düşünün, toplayın..
Hâlâ "Ben niye mutsuzum" diye soruyor musunuz, kendi kendinize..
Yaşayacak bir tek hayatımız var dostlar.. Bir tek.. Ve de onun ne zaman biteceğini bilmiyoruz.. Belki az sonra.. Hemen..
Size son saatinizi yaşadığınız söylense ne yapardınız?..
Ne bekliyorsunuz?.. Ne biliyorsunuz?..
Hadi.. Yaşayın kendi hayatınızı.. Yaşamaya başlayın.. Daha da geç olmadan..
Ertelemeyin.. Ertelediğiniz gün hiç gelmeyebilir..
Bugün.. Hemen.. Şimdi.. Hadi..
(Bu yazı 6 Nisan 2003'te yayınlandı)