kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Mayıs 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
EMRE AKÖZ

Ya bu bardakla şarap içilmişse?

Geçen gün çok ilginç bir tesadüf oldu. Ben bir dergideki makaleye göz atarken, Zevcenur Hanım arkadaşından öğrendiği eğlenceli bir olayı anlattı...
Oda sayısı az ama fiyatı kallavi otele "dindar/muhafazakar" bir aile gelir.
Kayıttan sonra odalarına yerleşirler.
Derken bir feryat yükselir. Kadın, elinde bir bardak, hışımla otel yetkilisinin karşısına dikilir: " Odadaki küçük buzdolabında alkollü içki var."
" Evet, efendim, " der yetkili, " tüm odalarımızda mini bar bulunur. Standarttır. "
" Yaniii " der kadın, " odadaki bu bardakla bir müşteriniz şarap içmiş olabilir. "
" Olabilir " der yetkili, " ama emin olun, bardaklarımızı daima gayet güzel biçimde yıkarız. Her seferinde yeni bardaklar alamayacağımızı herhalde siz de takdir ederseniz. "
Neyse bu tartışma sonunda, mini bardaki biralar, viskiler, şaraplar boşaltılır. Yerlerine su, gazoz gibi alkolsüz içkiler konur.
Olay kapandı mı? Hayır.
Bir de bardak meselesi var!
Komilerden biri yakındaki kasabaya gönderilir. Oradan kullanılmamış bardaklar satın alınır.
Dindar/muhafazakar çiftimiz otelde kaldıkları sürece, sularını, kolalarını o bardaklardan içer.
" Tesadüf bunun neresinde " diye soracaksınız. Efendim, bu olayı dinlerken, elimde Türkiye Günlüğü dergisinin " Demokrasi: Mevzuata Aykırı " başlıklı son sayısı vardı.
Ve tam o sırada, Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden Dr. Mevlüt Özben'in ' Yapay Kutsallıklar'ı anlattığı makalesini okuyordum.
İçki içilmiş bardaklarla bu yapay kutsallığın ilişkisini anlatmak için önce kavramı biraz açalım.
Her din, dünyayı anlamlı hale getirirken kimi nesnelere kutsallık atfeder, kimilerini ise tabu haline getirir.
Mesela yiyecek içecek alanındaki "haram ve helal" buna güzel bir örnektir.
Ama insan toplulukları asla bu kadarla yetinmemiş, inandıkları dini "kafalarına göre" yorumlayarak yeni kutsallıklar (ve yeni tabular) yaratmıştır.

Serbest piyasa ekonomisinin Türkiye'nin ücra köşelerine doğru yayılmasıyla birlikte, toplumsal/kamusal hayata kitleler halinde girmeye başlayan dindar/muhafazakarları bir sorun bekliyordu:
Bilmedikleri, alışmadıkları, ayrıntılarına vakıf olmadıkları modern hayatta nasıl davranacaklardı?
Para kazanmak, zenginleşmek, dünya nimetlerinden yararlanmak iyiydi, hoştu ama " günahtan " nasıl kaçınacaklardı?
İşte bu " kaygı ", yukarıda anlattığım türden olaylara sebep oluyor.
Mini barda alkollü içki olsa ne fark eder? Onları içmezsin, olur biter. Ama hayır! Günahtan kaçma dürtüsü kadar, " yakalanma korkusu " o kadar güçlü ki mutlaka tedbir alınması, içkilerin buzdolabından boşaltılması gerekiyor. (Ya tanıdık birisi görüp de 'dostlar' arasında dedikodu yaparsa?)
Bardakların da aynı şekilde, " alkol değmemiş ", temiz, yani " helal " olması şart. Dolayısıyla onlar da çarşıdan alınan " sıfır kilometrelerle " değiştiriliyor.
Dr. Özben olayın bu yönüne değinmemiş ama sanırım şöyle diyebiliriz: " Yapay kutsallıklar " oluşturma çabası tersten de çalışıyor ve " yapay tabular " yaratılıyor.
Modernleşmenin tekin olmayan sularında yüzmek, dindarlar için kolay değil elbette. İnsanı adeta paranoyaklaştırıyor.
Böylece hem kendilerine, hem de "ötekilere" sorunlar çıkarıyorlar. "Yeni hayata" alışmaları, daha akılcı haram ve helal ayrımları yapabilmeleri için zamana ihtiyaçları var.