kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 16 Mayıs 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

PKK ve Kürtler

Süleymaniye'de Irak Devlet Başkanı Celal Talabani ile görüşmesi sırasında "PKK'nın silahlı mücadelesinin Kürt halkına zarar verdiğini" söylediği belirtilen DTP Grup Başkanı Ahmet Türk dün Ankara'da bu sözlerini yalanladı, "Genel olarak çatışmaları kastetmiştim" dedi.
Ama bu yalanlamanın ya da düzeltmenin pek fazla önemi yok. O değilse bile, gerek Süleymaniye'de, gerekse Erbil'de görüştüğü tüm muhataplarının PKK'nın yalnızca Türkiye'deki Kürtler'e değil, kendilerine de, yani Irak'taki Kürtler'e de zarar verdiği uyarısında bulunduklarını tahmin etmek için falcı olmaya gerek yok.
Çünkü Türkiye ile Kürt özerk yönetimi arasında başlayan diyalogun gelişmesi, dostluk temellerinin atılması için PKK'nın Kuzey Irak'taki varlığının tasfiye edilmesi gerekiyor. Ve Kürtler de bunu görüyor.
Bugüne kadar Türkiye ile Kuzey Irak arasında sağlıklı ilişki kurulmasını engelleyen üç kuşku veya üç zehir vardı. Ya da Türkiye açısından ifade edersek, üç kırmızı çizgi. Sayalım: 1-Kuzey Irak'taki PKK varlığı, 2-Irak'ın toprak bütünlüğü, 3-Kerkük.
Kürtler ikircikli bir sürecin sonunda tercihlerini ülkenin toprak bütünlüğünü korumak, federal Irak'ın bir parçası olarak kalmak yönünde kullandılar ve bunu son derece net, somut olarak ilan ettiler. Gerçekçi bir seçim. Böylece Türkiye açısından üç sorundan biri çözülmüş oldu.
Kerkük sorununa gelince; kentin (Daha doğrusu "İl"in) statüsü için çözüm üretmekle görevlendirilen BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'un özel temsilcisi Stefan Mistura önerilerini bu ay içinde açıklayacak. Ancak tavsiyesi sızdırıldı bile: Bazı sınır düzeltmeleri karşılığı Kerkük'te tüm tarafların hem kabul edebileceği, hem de temsil edilebileceği bir modelde anlaşmak.
Buna göre, Sincar, Mahmur gibi bazı yerleşim birimleri Kürt bölgesine dahil edilecek. Karşılığında da öncelikle Kerkük için öngörülen referandum ertelenecek. Hem de uzunca bir süre. Kerkük'e hem hiç kimseye ait olmayacağı, hem de herkese ait olacağı bir statü kazandırılacak. Yani "Bağımsız bir bölge"ye dönüştürülecek. Bu bölge Kürtler, Sünni Araplar, Türkmenler ve Hıristiyanlar tarafından birlikte yönetilecek. Kerkük petrolleri ise merkezi yönetimce işletilip geliri paylaştırılacak.
Böyle bir çözüm, Türkiye için Iraklı Kürtler'le diyalogun önündeki ikinci engelin de ortadan kalkması anlamına geliyor.

Mesud Barzani neler yapabilir?
Geriye sadece Kuzey Irak'taki PKK varlığı kalıyor.
Aslında Türkiye son dönemde askeri ve diplomatik operasyonlarıyla terör örgütüne hem çok ağır darbe indirdi, hem de tamamen tecrit etti. ABD ile başlayan PKK'ya karşı işbirliği mekanizmasına artık Irak merkezi yönetimi de, İran da katılmış durumda. Kuzey Irak'taki oluşum da işbirliğine dahil edilirse, çember kapanmış olacak.
Mesud Barzani de bu cephede yer almadıkça Ankara ile ilişkilerini geliştiremeyeceğini adı gibi biliyor. Erbil'den gelen haberlere bakılırsa, hem Türkiye'nin olumlu karşılayacağı, hem de tabanının, yani halkının pek fazla ses çıkarmayacağı bir dizi önlem almaya hazırlanıyor: Örgütü silahsızlandırmak, olaylara karışmamış militanları Türkiye'ye dönmeye zorlamak (Razı olmayanı Irak yurttaşı yapmak) gibi.
Örgütün lider kadrosuna gelince, Barzani şimdilik o konuda gerçekçi bir öneride bulunmaya cesaret edemiyor. Ancak son operasyonlarda o kadrodan kaçının etkisiz duruma getirildiği, kaçının canını kurtarmak için Irak dışına çıktığı, kaçının hâlâ bölgede olduğu önümüzdeki günlerde ortaya çıkınca, Türkiye'nin yeni bir hamle yapacağının da farkında.
Özetle; Barzani, PKK'nın yolun sonuna geldiğini, mutlaka defterinin dürüleceğini görüyor. Son darbeye katkıda bulunursa sadece Kürt halkının daha fazla zarar görmesini önlemekle kalmayacak, zararların telafi edileceği yarar döneminin de kapısını ardına kadar açacak.
Barzani'nin Kerkük ve Irak'ın toprak bütünlüğü konularında sergilediği sağduyulu ve gerçekçi tutumu PKK'ya karşı da izleyeceğine inanıyoruz. Zaten bölgenin koşulları ve dengeleri ona başka seçenek de bırakmıyor.