kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Mayıs 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Korkmayın; hayat IMF'siz de güzel...

Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 19'uncu standby anlaşması 9 Mayıs'ta resmen sona erdi ama ekonomik çevrelerde tartışmalar sürüp gidiyor.
Hükümetin yeni dönemde IMF ile ilişkileri hangi zemine oturtacağı konusunda henüz karar vermemiş olmasının da kızıştırdığı bu tartışmalar iki soruda yoğunlaştı: 1-"IMF ile yola nasıl devam etmeli?" 2-"Türkiye, IMF'siz devam edebilir mi?"
Biz ikinci soru üstünde duracağız. Hemen cevabımızı verelim: "Evet, Türkiye, IMF'siz devam edebilir." Etmeli de. Birden fazla gerekçemiz var:

IMF kendine arıyor
1-Türkiye, 9 Mayıs'a kadar IMF gözetimi altında olan tek gelişmiş ekonomi ydi. Bu kurumla standby anlaşması yapan şu ülkelerle birlikte sayılıyordu: Gabon, Irak, Paraguay, Peru, Makedonya. dünyanın 17'nci büyük ekonomisine yakışmayan bir tablo. Hem performans, hem de saygınlık açısından. Çünkü milli geliri, o 5 ülkenin toplamının üstünde. Çektiği yabancı yatırım 5 ülkenin toplamının en az 3 katı. Büyüme hızı, enflasyon, kredi notu öyle. Döviz rezervleri öyle.
2-IMF artık güven ve kredibilite açısından eski konumunda değil.
Varlığı ve misyonu sorgulanıyor. Hatırlatalım; IMF kuruluşundan (1945) 1970'lerin başına kadar dünyada "Kur istikrarı"nı sağlamakla görevliydi. ABD'nin sabit kuru terketmesi ve dünyada dalgalı kur rejiminin geçerli olmaya başlamasıyla birlikte, IMF'ye de üye ülkelerin "Ödemeler dengesi"ni gözetleme görevi düştü. 1980'lerde üyelerinin "Borç yönetimi"ne odaklandı. 1990'lardan itibaren de (Rusya, Asya, Arjantin ve Türkiye krizlerinin etkisiyle), kamu finansmanında disipline dayalı politikalara öncelik verdi. Amaç krize giren ülkeye kemer sıktırarak, dış borçlarını ödemeleri için döviz üretmelerini sağlamaktı. Brezilya, Arjantin ve Endonezya gibi büyük borçluların IMF ile hesaplarını kapatmalarından sonra, kurumun bu konuda da yaptırım gücü bir hayli zayıfladı.
Şimdi IMF'ye iki rol biçiliyor: Az gelişmiş ülkelere danışmanlık yapmak ve küresel krizlere karşı erken uyarı sistemi işlevini üstlenmek. Türkiye yeni dönemde ilişkilerini ihtiyatı standby veya program sonrası izleme seçeneklerinden biri üstüne kurarak, IMF'nin bu yeni görevlerine yönelimini kolaylaştırabilir.

Brezilya gibi olmak
Bir ayrıntı daha: IMF'den umudu IMF'nin çalışanları bile kesti. Borç isteyen kalmadığı için faiz geliri düşen, o nedenle de çarkı çevirmekte zorlanan kurum, tasarruf tedbiri olarak personel sayısını azaltmaya karar verdi. 2700 kişiden 300'üyle ilişki kesilecek. Tazminat karşılığı gönüllü ayrılma yöntemi benimsendi. 800 kişi dilekçe verdi! Her üç çalışandan biri ayrılmak istiyor. Üstelik finans sektöründe istihdam imkanlarının epeyce daraldığı bir dönemde.
3-Türkiye'deki tartışmaların benzeri 3 yıl önce Brezilya'da yaşandı. Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva'nın 2005 Mart'ının sonunda IMF ile standby anlaşmasını yenilememeye karar vermesi sonrası. "IMF'siz yapamayız" eleştirilerine Lula şu yanıtı vermişti: "Brezilya'nın iki ayağı üstünde yürümeye hakkı var."
Yürüdü de. Hem de koşar adımlarla. Lula'nın 5 yıllık iktidarında ihracat üçe katlandı. Borsa endeksi yüzde 500 yükseldi. Yıllık yabancı sermaye girişi üçe misli artışla 36.6 milyar dolara çıktı. Büyüme hızı yüzde 5'in üstünde. Enflasyon yüzde 4'ün altında. Döviz rezervleri 5 yılda 10 kat artarak 200 milyar dolara dayandı. En önemlisi 200 yıl boyunca hep yardımla yaşayan Brezilya tüm dış borçlarını sıfırlamakla kalmadı, kredi veren ülkeler arasına katıldı. Ve bu etkileyici performans sonucu Brezilya kredi derecelendirme kuruluşları tarafından tarihinde ilk kez "Investment grade" ile ödüllendirildi. Yani güvenilir, güvenle yatırım yapılabilir ülke ilan edildi.
Tabii bu müthiş tablonun ardında Lula'nın IMF ile ilişkileri bitirmesine rağmen bütçe disiplininden, sıkı para politikasından zerrece ödün vermemesi yatıyor.
Türkiye de yoluna IMF'siz devam etmeli, artık iki ayağının üstünde yürüyebilmeli ama tıpkı Brezilya gibi kamu finansmanında disiplini koruyarak, borç yükünü azaltmaya dayalı politikaları sürdürerek.
Ve bir hedef koyarak: Brezilya gibi "Investment grade", yatırımcılar için risksiz ülke ilan edilmek. Hatırlatırız; 1994 krizinden önce bu dereceye sahiptik.