kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Mayıs 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
EMRE AKÖZ

Eski köye, yeni âdet

Yargıç ve savcıların artık mutlaka yabancı dil bilmeleri gerektiğini belirten dünkü yazıyla ilgili birçok mesaj geldi. Bunlardan biri de eski Adalet Bakanı olduğu için bu konuda titizlenen Cemil Çiçek'ti.
Devlet Bakanı Cemil Çiçek'in verdiği bilgilere daha sonra geleceğim. Ama önce çok ama çok önemli bir noktanın altını çizmek istiyorum...
Türkiye, 1980'lere kadar, ' yarı kapalı' bir ekonomiye sahipti.
Uzun süre ' ithal ikamesi' politikalarıyla idare ettik. Ancak 1970'lerde bu sistem tıkandı.
Süleyman Demirel'in ünlü sözüyle " 70 cent'e muhtaç hale " geldik.
1980'de alınan " 24 Ocak " kararlarıyla, ardında da 1983'te iktidara gelen Turgut Özal ile her şey değişti.
Ekonomimiz dışa açıldı. Bond çantalı gençler, mal satabilmek için dünya pazarlarına açıldı. Yabancı ülkelerde, adeta kapı kapı dolaşarak pazarlama yaptılar.
Tabii çağımızda almadan satmak, satmadan almak mümkün değil. Başkaları da bize sattı. Vitrinler yeni ürünlerle doldu.
Gelişme sadece ticari düzeyde değildi. Türkiye'ye yapılan yabancı sermaye yatırımları da yıllar içinde arttı. Mesela otomobil fabrikaları kuruldu.
Bütün bu ilişkilerin sürmesi için başka şeyler de gerekiyordu: İşte hukuk bunlardan biridir.
Sözleşmeler nasıl hazırlanacak? Vergilendirme nasıl olacak? Türkiye'de yatırım yapmış yabancı firma ile bizim devlet arasında maraza çıkarsa, davaya kim bakacak?
Hızlanan Avrupa Birliği süreciyle birlikte yeni hukuksal ilişkiler ortaya çıktı.
Mesela bir kişi iç yargı yollarını tükettiğinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne ( AİHM ) gidebiliyordu artık. Çünkü AİHM " bizim mahkememiz " haline gelmişti.
Ancak ciddi bir sorun vardı:
Geçmişten gelen alışkanlıkla yargıç ve savcılarımızın çoğunluğu vakaları hâlâ " Türkiye sınırları içinde " ele alıyor, 'büyük resmi' görmüyorlardı.
Halbuki, mesela AİHM kararlarını gün be gün takip etmeleri şarttı. Bilgisayarlar sayesinde bu mümkündü ama önlerinde ciddi bir ' hukuksal' yabancı dil sorunu bulunuyordu.
Cemil Çiçek'in anlattıkları işte bu açıdan önemli...
Özetlersek:
- AİHM'nin içtihat niteliğinde 120 örnek vakası Türkçeye çevrildi ve ücretsiz olarak 10 bin yargıç ve savcıya dağıtıldı. - Hemen hemen bütün hukukçulara bilgisayar ve internet bağlantısı sağlandı. - Yetenekli hukukçular dil öğrenmek için Almanya, İngiltere, İtalya ve Fransa'ya gönderildi. - Adalet Akademisi'nde hukuk İngilizcesi öğretildi. - Avrupa Birliği'nden alınan fonlarla hukukçular eğitimden geçirildi.
Bu arada Anadolu liselerinde İngilizce öğrenerek hukuk fakültelerine girmiş öğrenciler mesleğe atıldılar.
Sonuçta " genç " yargıç ve savcılar arasında yabancı dil bilenlerin sayısı hızla arttı. Bu hukukçular kendilerini sadece Türkiye'nin değil, Avrupa'nın da bir parçası olarak görür oldular.
Cemil Çiçek'in bu söyledikleri çok önemli elbette... Ancak beni tatmin etmiyor. Niye? Çünkü adalet mekanizmamızın tepe noktalarına bu genç hukukçular değil, " tecrübeliler " hâkim.
Tecrübe çok önemli bir kazanım elbette. Ancak kendi içinde olumsuz bir yanı da var: İnsanların işleri " eski usulle" yapmasına yol açıyor.
Tecrübeli
(ki aynı zamanda "yaşlı " demek) hukukçular yeni bakış açılarına, yeni usullere, yeni ilkelere kolayca adapte olamıyor.
Özetle: " Eski köye yeni adet getirmeyin " diyorlar. " Ben Türkiye'nin yargıcıyım, bana ne Avrupa'dan " hissiyle hareket edebiliyorlar.
Velhasıl yeni nesil yargıç ve savcıların zirveye çıkmasını dört gözle bekliyoruz.