kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 9 Mayıs 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
NAZLI ILICAK

Başol, Menderes ve Sokrat

Tayyip Erdoğan, Adnan Menderes'in idamını talep eden Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol'un, bugün kimse tarafından hatırlanmadığını söyleyerek, "Ama merhum Menderes unutulmadı" diyor. Yıllar öncesi, Salim Başol'un aleyhime açtığı hakaret davasında, Sokrat'a da atıf yaparak, benzer bir tesbitte bulunmuştum. "27 Mayıs Yargılanıyor" isimli kitabımda, Demokrat Partili bakanlardan Celâl Yardımcı, Başol'u, düzmece bir gerekçeyle Jan Darc'ı mahkûm eden Başpiskopos Bauwe'ye benzetmişti. Başol, bu yüzden hakarete uğradığını ileri sürerek, şikâyette bulunmuştu.
Şöyle diyordu Celâl Yardımcı:
"Tarihte, sözde adalet yoluyla şehit edilmişlerin uzun bir listesi vardır. Sokrat'ı, Pitya'nın oğulları Meletüs ve Anitüs böylesine ifna ettiler. Galile bu yoldan söndürüldü. Mary Stewart'ın başını aynı desise ile kopardılar. Jan Darc'ı mahkeme reisi Bauwe ve Savcı Leandre bu usulle muhakeme ve mahkûm edip, ateşte yaktı. Mithat Paşa'ya malum akıbeti hazırlayan Süruri Efendi ile Dreyfüs'e meşhur tuzağı kuran Kont Esterhazi'nin manevraları ötekilerden farklı değildir ve hepsi uşak ve satılmış hâkimlerle icra edilmiş melânetlerdir. Fakat işin hazin ve farklı bir tarafı vardır. Bunların çoğu, Ortaçağ'da, her şeyin zincire vurulduğu kapkara bir devirde, bir kısmı da en az yüz yıl kadar evvel vukua gelmiş hadiselerdir. O karanlık silinip, insan hakları nuru avdet ettikten sonra, bu saydığım şehitlerin, masumların cümlesinin maruz bırakıldıkları zulüm, işkence, eza, cefa, fitne ve fesat ile giydikleri mahkûmiyet gömleği iadei muhakeme yolu ile yırtılmış, mağduriyetleri telâfi edilmiş, şeref ve itibarları iade olunarak adlarına heykeller, abideler dikilmiş, mabetler kurulmuştur. İnsanlığın, haksızlık ve adaletsizlik karşısında böylesine şahlanıp, seferber olduğu bir devirde, medeni Türkiye'mizde, Ortaçağ'da bile rastlanmamış soruşturma usulleriyle yürütülen, hile, desise, yalan ve iftiradan sermayesini alan bir mahkemede, Bauwe'nin mümessili Başol'un ve Leandre'nin hortlağı Egesel'in mahkemesinde, bu faciaların hem adet ve hem de mânâ bakımından misilleri ile işlenmesinin lâneti dillerden düşmeyecek, hicranı gönüllerden silinmeyecektir..."
Bu görüşler yüzünden hakkımda hakaret davası açan Başol'a karşı kendimi şöyle savunmuştum: "Dünya durdukça ve bu vatan yaşadıkça, gelecek nesiller onu eleştirmeye devam edecek. Ondan, Başol olduğu için değil, milletin sevgilisi, değerli devlet adamı Adnan Menderes'i astığı için bahsedecekler. Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ı, savunmasını yaptırmadan ipe gönderdiği için bahsedecekler. Hariciye Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun diplomatik başarıları dile getirilirken, acı akıbetinin baş sorumlusu olarak onun adını anacaklar. Başol, kurbanlarının ismiyle ancak yaşayacaktır. Sokrat'ı idama mahkûm eden hâkimlerden hiçbiri bugün hatırda değil. Ama Sokrat, hâlâ kendini savunuyor. Şuna inanıyoruz ki, İmralı kurbanları daima yaşayacak ve kendilerini savunacaklar." (11 Nisan 1977) Tam 30 yıl sonra, Tayyip Erdoğan'ın sözleri, hem benim öngörümün teyididir, hem de Türkiye'de hâlâ hukukun üstünlüğünün tam olarak sağlanmadığının işaretidir.