kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 4 Mayıs 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Boris Johnson

Londra Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna bir Türk oturdu? Avrupa'nın en büyük kentini 4 yıl boyunca Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Selim Kuneralp'in büyük dedeleri bir, büyük nineleri ayrı kardeşi mi yönetecek?
Londra'daki yerel seçimlerin sonucunu "Türk asıllı aday kazandı" diye duyuran medyamıza bakarsanız, öyle.
Boris Johnson'dan söz ediyoruz. Tam adını yazmak gerekirse, Alexander Boris de Pfeffel Johnson'dan.
1965'te New York'ta doğuşundan itibaren "Matrak" bir hayat sürmüş olan Johnson'dan söz ediyoruz. (Ailesinin Meksika tatilinde annesinin doğum sancıları tutunca, onlara New York uçağına bilet bulan Rus işadamına teşekkür olarak çocuğun adına "Boris" eklendi!)
İngilizler'in "Soytarı" dedikleri Johnson'dan söz ediyoruz. (2001'deki seçimde "Muhafazakarlar'a oy verirseniz, karınız daha iri göğüslere sahip olacak, siz de BMW M3 edinebilme şansınızı artıracaksınız" sloganıyla kampanya yürüttü... Ve milletvekili seçildi!)
Irak'ın işgalinden sonra Tarık Aziz'in harabeye dönmüş villasından sigara tabakasını aşırmakla övünen, cezaevine kapatılmış Saddam'ın Dışişleri Bakanı'na "Sıkıysa gel al" diye meydan okuyan Johnson'dan söz ediyoruz.

Soytarı'nın soyağacı
Perikles hayranı Johnson, keşke "Türk asıllı" olsa. Türkiye'nin AB yolunu kesmek için "Avrupa uygarlığının kökleri Hıristiyandır" gerekçesine sığınan Türk karşıtlarına esaslı bir ders verilirdi.
Gerçi kendisi de damarlarında dolaşan kanın kaynaklarını "Türk, İngiliz, Fransız, İsviçreli, Yahudi" diye sayıyor ama ne yazık ki soyağacında "Büyük dedesi" Ali Kemal iğreti duruyor.
Evet, Ali Kemal, Boris Johnson'ın büyük ninesiyle evlendi. 1906'da. Ancak kadın bir çocuklu duldu. O çocuk da Johnson'ın dedesiydi. Zaten bir yıl evli kaldılar. Ali Kemal, II'nci Meşrutiyet'in ilan edileceğini duyunca karısını bırakıp İstanbul'a döndü.
Johnson'un "Türk büyük dedesi" iddiasını 5-6 yıl önce New York Times gazetesi ortaya attı.
Ve Türk medyasında Ali Kemal polemiği patlak verdi.
3 yıl önce polemik yeniden alevlendi. Bu kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin Ali Kemal'i "Şehit gazeteciler" arasında sayması nedeniyle. Sakallı Nurettin Paşa'nın İzmit'te linç ettirdiği Ali Kemal'in vatan haini mi, İngiliz işbirlikçisi mi, "İttihatçı direnişi" gördüğü Kuvayı Milliye'nin düşmanı mı, yoksa Atatürk karşıtı mı olduğu haftalarca tartışıldı.

İpi göğüslediği gün
Anlaşılan Ali Kemal'e mezarında da rahat yok. Şimdi de Johnson'ın rakibi, İşçi Partisi'nin adayı ve 8 yıl Londra'yı yöneten Ken Livingstone kampanya sırasında bir lokalde Türkler'den oy isterken duvardaki Atatürk portresini işaret ederek, "Türkiye'nin kurtarıcısına suikast düzenlemekten asılan adamın torununa mı oy vereceksiniz" deyiverdi. Avrupalılar'ın Türkiye cehaletlerine hayranlığımızı doğrulayan muhteşem bir saçmalık.
Johnson ile Ali Kemal'in tek ortak yönleri var: İkisi de gazetecilikten siyasete atladılar. Hem de balıklama. Medyada bir kez daha Ali Kemal tartışması patlak verir mi bilmiyoruz ama Johnson'ın ipi göğüslediği gün bizim açımızdan özel bir önem taşıyor: "Dünya Basın Özgürlüğü Günü"nde zaferini ilan etti. BM'nin "İfade ve basın özgürlüğü en temel insan haklarındandır" diyerek 1993'te 3 Mayıs'ı mesleğimizin onur günü ilan etmesinin 15'inci yıldönümünde.
İstanbul'da polis coplarının ve sopalarının ve de gazlarının 301'nci Madde değişikliğiyle doğan "İfade özgürlüğünün kapsamı biraz olsun genişledi" sevincini linç etmelerinden iki gün sonra!
Anlaşılan Sakallı Nurettin Paşa'nın ruhu aramızda dolaşmaya devam ediyor!