kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Fadik Sevin Atasoy ve Mahsun Kırmızıgül, Hauston Film Festivali ödülünü mutlulukla kabul etti.

Herkese 'keyifli bir akşam'...

Beyaz Melek filminin Houston Film Festivali'nden ödül alması basınımızda geniş yankı buldu. Ancak kazanılan her ödül gerçek bir başarıyı mı işaret ediyor? SİYAD üyesi Yeşim Tabak, Türk basınının sinema haberlerini nasıl değerlendirdiğini yazdı..
"Dekoltesiyle moda haftasına damgasını vurdu!", "Seksi manken Spielberg'den teklif aldı," vb. Bir erkekte sıklıkla Türk olma özelliğini arayan arka sayfa güzellerinin yanına iliştirilen kısa haberlerin başlıklarını ciddiye almamaya alışkınız. Nasılsa orada günün şakası olarak duruyorlar. Basının aynı ciddiyetsizliği sinema haberlerinde de göstermeyi uygun görmesi, cehaletten çok (bu fazla naif olurdu), tercih edilmiş bir şuursuzluk. "41. Uluslararası Houston Film Festivali'nde Türkiye adına yarışan Beyaz Melek, iki dalda en önemli ödülleri alarak ödül gecesine damgasını vurdu," haberlerini okumuşsunuzdur; manşetlerden verildi. Yalnız "Steven Spielberg, Coen Kardeşler, Ridley Scott, David Lynch gibi ustaları dünya sinemasına kazandırması açısından büyük önem taşıyan Houston Film Festivali" dediğiniz zaman, neyin önemli olduğuyla ilgili yorumda bulunmuş değil, işin ucunu neredeyse yalan habere kadar vardırmış oluyorsunuz. Zira ortalama seyirci dünya festivalleriyle ilgili bilgi sahibi olmak, sinema dergisi takip etmek durumunda değil ve Asya Pasifik moda haftasında, açılıveren memesiyle podyuma kimin damgasını vurduğuyla ilgilenmeyeceği gibi, bu tip sinema haberlerinin arka planıyla da, elbette ilgilenmiyor. Ama filmi izleme ihtimali olduğundan, yine de bilgiyi kafasının bir yerine kazıyor. "Futbolcuları yakışıklı diye Türkiye'de şampiyon olamayan Beşiktaş, dünyanın en önemli futbol turnuvalarından Honolulu Futbol Yarışması'ndan galip çıktı," diye bir haber yazsam, kimseye yutturamam. Aynı seviyede bir sinema haberine ise, kimsenin itirazı olmaz.

KAZANAN ÇOK
Nuri Bilge Ceylan'ın adını dünya sinema çevrelerine duyuranın, Cannes Film Festivali olduğu iddia edilebilir. Lakin Spielberg'i ya da Lynch'i dünya sinemasına kazandıranın WorldFest - Houston Uluslararası Film Festivali olduğu iddia edilemez. Çünkü kimsenin, bu yönetmenleri tanımakla ilgili böyle bir anısı yok. Üstelik madem 'sadece 34 bin kişinin izlediği Yumurta'nın sinema yazarlarından çok ödül alması bir soruna işaret, nasıl olup da adını kimsenin duymadığı bir festival bu kadar önemli olabiliyor? Adını duymamış olmak, bizim cehaletimiz olsun. Zaten o yüzden, bazılarımız festivalin sitesine girip gezindi. WorldFest'in 2008 yılında dağıttığı ödül sayısı, 837 (2007'de 926). Festivalin resmi web sitesi, bu ödül bolluğunu şöyle açıklıyor: "Aslında toplam 10 yarışma var, o yüzden her ana yarışma kategorisi için sadece 100 Remi Ödülü var. Çok fazla kazanan görüyorsunuz çünkü 10 yarışma var!" Ayrıca: "Jürilerden alınan puan yeterli olmadığı sürece hiçbir kategoride ödül verilmiyor. Toplamda, WorldFest'e katılanların yüzde 15-20'si ödül kazanıyor. Yine de Büyük Ödül Galası'na katılan herkes bir ödül kazanıyor çünkü sadece kazananları davet ediyoruz ve hiçbir şey kazanmayan adaylar ortada olmayınca, keyifli bir akşam yaşanabiliyor." (Pleasantville'e hoşgeldiniz.) Festival sitesinin bir başka sayfasında da, ödül alan filme katkısı olan herhangi biri için sipariş edilebilecek ödüller, fiyat listeleriyle birlikte sıralanmış (Bir de 'nasıl ödüllük film yapılır' sayfası var). Plaketler 15 dolardan başlıyor, ama 350 doları gözden çıkaranlar için Oscar heykelciğini andıran daha sükseli ödüller de var. Geçen gün bir arkadaşım Barış Manço'nun katılan bütün çocuklara "10 puan, 10 puan, 10 puan!" verdiği yarışmayı yad ediyordu. Nedense tam o sırada Houston Film Festivali aklıma geldi.

AMERİKA TASDİĞİ
Önemli ya da önemsiz, herhangi bir festivalden kazanılan ödül, haber konusu olabilir. Bunaltıcı olan, sinemaya kitlesel bakışı aynı klişelere sabitleme çabası. Yumurta'nın Siyad'dan sekiz ödül almasıyla başlayan tartışmadan bu yana gazetelere iyi-kötü göz atan herhangi bir seyirci için şu görüşlerin altı itinayla bir kez daha çizildi: Sinemada 'bilirkişi' gibi laf söyleyenler sadece durağan, sıkıcı, kimsenin izlemediği filmleri severler; zaten ödüller de bu filmlere verilir; bu kimseler 'türkücü diye' birtakım filmcileri görmezden gelebilirler... Tüm bunların üzerine yeni eklenen ise, 'Türkiye'de yeterli takdir görmeyen o filmlerin Amerika'dan tasdikname alabildiği'. Memlekette hor görülüp yurtdışında saygı görmek, bir zamanlar birtakım 'vatan haini Batı yalakaları'nın pozisyonuydu. O pozisyonda da başka bir cazibe olduğu anlaşıldığından bu yana, artık 'dışlanmışlık' bile, basın ve haliyle kitleler tarafından en çok pohpohlananlara atfedilir oldu. Muhtemelen dünyadaki en koca egoya sahip Madonna bile, yönettiği ilk filmi uluslararası yarışmaya almayıp Panorama bölümünde gösteren, ama 'kimsenin tanımadığı Brezilyalı Jose Padilha'ya ödül veren' Berlin Film Festivali'ne teessüflerini bildirmiş değil. Türk ünlülerinin egolarının nasıl şuursuzca yanlış yönlendirildiğini ise, basından takip edebilirsiniz. Yeter ki 'keyifli bir akşam yaşanabilsin'.

Haberin fotoğrafları