kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Pazar SABAH 
KAZIM KANAT

Son öpücük değerlidir

Düşünüyorum da... 100 yaşında olsam, şöyle geriye doğru baksam ne görürüm? Sonra da ileriye doğru baksam neler göreceğimi hayal ederim... Hayal bu ya... Sevdiğimin saçlarını açıp, şöyle bir savurduğumda onu hep öpmek isterim. Peki ya o saçlarını hiç açmazsa... Acaba, derim, 100 yaşımda öldüğüm an, o saçlarını açıp beni öper mi? Acemi bir aşk yazarı olan bu satırların yazarı, neler de hayal ediyor, diyebilirsiniz. 100 yaşına gelse de böyle bir duygu olamaz, diyeceksiniz. Hayatımda ilk yaşadıklarımı hep buğulu bir pencerenin arkasından görür gibiyim. İlk aşk... İlk öpücük... İlk sevişme... Hani şu unutulmayan ilklerden söz ediyorum. Peki, ama sonlar unutulur mu? İlk öpücük değil, benim için değerlisi son öpücüktür. Çünkü o bir vedadır. Hepsinin ötesinde, yaşanan onca mutluluk bana hep şunu hatırlatır: Yaşanan hayattır, hayaller değil. Ama en güzeli de yaşanan hayatlar değil, hayaller! Çünkü bundan sonra yaşayacaklarım, beni artık hiç heyecanlandırmayacaktır.

İLK ELEKTRİK ŞOKU
Belki bir uçan daireyle uzaya gidersem o zaman şaşırırım. Hadi açıkça yazayım; önce hayal edip, sonra hayatın gerçeğini görürseniz, ne yaparsınız? Şaşkın şaşkın bakarak, belki de hiç tepki vermezsiniz. Ya da şimdiki gençlerin deyimiyle "Oha!..." olursunuz yani... Ben ilk "Oha!"yı eve elektrik geldiği gün oldum. Beş numaralı lambayla büyüyen biri, bir düğmeyle pırıl pırıl ışığa kavuşunca neler olur? O gün evimize gelen sağır ve dilsiz bir misafire anacığım Ayşe Sultan'ın yaptığı o oyunu asla unutmam. Sağır ve dilsiz kadın, anacığıma işaretlerle, "Akşam oldu. Sen niye lambalara gaz doldurup, fitillerini hazırlayıp, fanuslarını tülbentle silmiyorsun," diyordu. Anacığım ise, "Ben artık büyücü oldum. Elimi çarpınca bu odaya ışık yağacak,"dedi. Anacığım sonra duvara yaslandı, ellerini çırptı ve arkadaki düğmeyi çevirdi. Sağır ve dilsiz kadın bayıldı. O gün bizim evde yaşanan o paniği asla unutmam. Sağır ve dilsiz kadıncağız, tavanda asılı lambaya her baktığında bayılıyordu. Aslında beni şoka sokan ilkler, bakın nasıl duygular yaşattı: İlk kez bir masada yemek yemek, ilk kez çatal-kaşık tutmak ne demek bilir misiniz? Yemek sofrasında bir sini etrafında toplanıp yemek yemeyi bir yarışa dönüştüren birinin önüne, ona ait bir tabak içinde yemek vermenin ne olduğunu da bilir misiniz? Hadi itiraf edeyim; yemeğim bir tabak içinde önüme konulunca anacığım ilk kez, Hadi konuşma, yemek ye. Yoksa aç kalırsın..." demedi. Sadece saçlarımı okşadı ve "Yavaş ye, yemeğin keyfini çıkart," dedi. Denizi ilk gördüğümde beni şaşırtan, gemilerin uzun bacalarından çıkan siyah dumanlardı. Trene ilk bindiğimde de aynı duygu vardı. Ama trenden inen herkesin o simsiyah olmuş hali (tünellerden geçerken pencere açık kalmışsa) herkesi güldürürdü. İlk sinemaya gittiğimde, kovboyların silahlarından çıkan mermilerden kendimi sakınmıştım. Ama beni şaşırtan burnuma kadar gelen barut kokusuydu. İlk televizyonu İskenderun meydanında, binlerce kişiyle hayretler içinde seyretmiştik. Yatay çizgilere rağmen Şam TV'nin yayını beni çok şaşırtmıştı. Uçağa bindiğim zaman da çok şaşırdım ama şaşırdığımı kimseye söylemedim, utandım. Çünkü uçağa ilk bindiğim gün, yani o uçaktan ilk kez paraşütle atladım. Sonrasında çok güldüm tabii... İstanbul'a ilk geldiğimde, arkadaşlarla önünde durup iki binaya bakarken başımızı yukarıya kaldırıp bir "Ooooo!.." çektik ki... O binalar şimdi nerede? Sakın gülmeyin. Biri Hilton Oteli, diğeri Levent'teki Karayolları binası. Biliyorum, "Şimdi o iki bina gecekondu," diyeceksiniz. Ama ben ne zaman önlerinden geçsem, başımı kaldırarak bakarım. Çocukluk işte canım. Ya öteki ilkler... Kazandığım ilk para. Evlendiğim ilk gün. Meslekte aldığım ilk ödül. İlk arabam. İlk ve tek evime taşındığım gün, duvarına kocaman bir çivi çaktım ve resim astım. Bunların hepsi bir yana, baba olduğum o ilk ve tek an. Her şeyi anlatırım da o anı anlatamam. Çünkü baba olduğum o an, babamın değerini anladım. Bir de babamın öldüğü gün... Bu duygu da anlatılamaz ki... İlkleri değil sonları unutmayız. İşte ben bu yüzdendir ki 100 yaşına kadar yaşamak istiyorum. O gün o öpücüğü hak etmek için!