kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 25 Nisan 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Medya hesabı

İşi, çok soru sormak ve epeyce cevap aramak olan medya...
Zaten yetersiz soru ve cevapla malul.
Bir de kendisiyle ilgili soruların cevapsızlığı, yutkunmuşluklar, sözde soru sorarken başka cevapları kaçırmalar ekleniyor.
Gazeteci olarak yazı yazdığım, bazen kimi soruların peşine düştüğüm bu gazete ve bu grup zaten Türkiye yakın tarihinin en çok soruyu hak eden medya büyüklerinden biri.
Buna şimdi yenileri eklendi.
Sorular haksız olmadığı için soranların (şahsi) haklılıkları meselesi bir yana.
Tabii ki en büyük grubun gazeteleri de soracak, grupsuz gazeteler de; biz de sormalıyız zaten.
Bu iktidar, ilk seçimde, büyük medya büyük tehdidi ve salvosu altında, ama ona rağmen "halkın oyu" nu kazanmıştı.
Büyük medyaya, banka menfaatleri, RTÜK kanunları, ihale imkanları sağlamış DSP, MHP, ANAP ise seçimde tasfiye edilmişti.
O an için o büyük medya ittifakı da yenildi.
Bundan, büyük medyanın büyükleri hiçbir sonuç çıkarmadı; bir utanç da duymadı.
Hepsi itibarlı şekilde aynen devam.
Neyse.
"Büyük medyaya rağmen" iktidar olan AKP, işe "medya operasyonu" ile başlamıştı.
Belki de meşru, haklı ve hukuki "uzanan" bir operasyon, siyasi tasfiye ile medyada tahakküm ve gözdağı, büyük medyaya armağan gibi gölgelerle de karışmıştı.
Seçimde medya ile değil, halkla iktidar olan dahi, kendine özel bir medya aynası istiyor.
Bu yoğun bir tutku.
Darbecinin zorbalığı zaten bir yana da, sözde demokrat iktidar ve partiler, özellikle son çeyrek yüzyılda hep bunu arzuladı.
Özal' ın "iki buçuk gazete" ve Asil Nadir meseleleri; Demirel'in "verdimse verdim"i, Çiller' in daha başbakan olmadan Hürriyet ve Sabah'a imzaladığı özel teşvikler, bu iki grup ve yönetmenleriyle kankalıkları, Yılmaz'ın dostlukları ve yeni medya gücü yaratma girişimleri, Ecevit'in ricaları, kamu bankaları ile medya köprüleri, Baykal'ın İş Bankası havuç ve sopaları...
Tayin ettirdikleri ve kovdurdukları, kovdurmak istedikleri gazeteciler.
Çıkarılan kanunlar, çıkarılmayanlar.
Sansürler, manipülasyonlar, hasımlıklar, hısımlıklar, pazarlıklar, araziler, vergiler, aflar vesaire.
Bu iktidar da "medya oyunları" na çok adadı kendini.
Kavga ve uzlaşmalarının, sindirme ve yandaş arayışlarının, "özerk kurum" müdahalelerinin ne demokrasiyle, ne basın özgürlüğüyle yüzde yüz saf bir alakası vardı.
Tabii ki, şantaj, tehdit, sansür, yazar kovma, ihale peşine düşme, arazi rantı, spekülasyon, manipülasyon, kıyak, kazık gibi saiklerle sözde namuslu, dürüst, ilkeli, etik gazetecilik yapanların da gazetecilikle yüzde yüz saf ve temiz bir alakası yoktu.
28 Şubat döneminde ve hemen sonrasında, sansüre, manipülasyona, menfaat çamuruna, banka dümenine, kamu kaynaklarına, iktidar yalakalığına batmışken de Sabah'ın üstünde "o iktidarların gölgesi" vardı.
Şimdi de, rakipsiz ihalede, kamu bankaları desteğiyle girişilmiş bir ticari işte, dışarıdan sermaye bulunuş şekillerinde, hısımlıklarda, Sabah'ın üstünde "bu iktidarın gölgesi" var.
Tüm soruların harbi cevaplarının çıkması gerekiyor.
Madem ki, ortada "kamu" kaynakları ve bankaları var; madem ki "kamusal" sorumluluk olan gazetecilik var; madem ki "kamusal" görev olan hükümet ve bürokrasi var...
Tüm soru ve cevapların "kamusal" önemi var.
Hukuki, ahlaki önemi var. Bütün gölgeler arasında, kire, pasa bulaşmadan işini yapmaya uğraşmış bir dolu gazeteci için önemi var.
Lakin, bir de şu var:
"Mahalle ağası" edasıyla soranların bir kısmının, sorular haklı olsa dahi, başka sorular, cevapları ve utançlar konusunda (istisnai bazı isimler hariç) keskin, kesif yüzsüzlüğü mevcut:
Gazeteci kimliğiyle başbakanlıkta, Meclis'te, bakanlıklarda, hem de kaç dönem iş takip etmiş yönetmen ile temsilci ve yazar, şimdi hesap soruyor!
Emsal gösterilen "Mesut Yılmaz ile Korkmaz Yiğit" olayında, Yiğit'in kaptığı gazeteyi yönetmeye talip olmuş adam, şampanya kadehi tokuşturmuş adam hesap soruyor.
Gazeteci kimliğiyle bankacılık yapmış, arazi rantına soyunmuş, bakan tehdit etmiş, iş bağlamış adamlar hesap soruyor.
Birbirlerini yalanla, dolanla, sahtekarlıkla, gazeteciliğe ihanetle, menfaat çamurlarıyla, hem de sülale boyu küfür ve hakaret eşliğinde suçlamış adamlar, şimdi kol kola hesap soruyor.
Yönetiminde bulunduğu bankayı medya, siyaset, ticaret üçgeninde kullanmış, partisini ulufe dağıtmakta kullanabilmiş siyasetçi de hesap soruyor.
Hepsi bir yana; iktidarın ve bu grubu alanların hesap ve cevap vermesi gerekiyor...
Ama, belki de hakikaten daha derin, daha köklü, ikiyüzlülükten daha uzak, ayrımsız, yaygın ve büyük bir kamusal, mesleki, ahlaki hesap talebi de gerekiyor!
Bir de, elbet, bizim kendi içimizde, kendimizle hesaplaşmamız.