kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 25 Nisan 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Tek mahallede yaşamak basına felaketler getirmedi mi?

Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, Sabah ve atv'nin satılmasına ilişkin gelişmeleri sorgulayan yazısını "İşte bu samimi duygularla, Sayın Ahmet Çalık'a bir kere daha mahallemize hoş geldiniz diyorum" diye bitiriyordu.
"Mahalle baskısı" kavramının uzun süredir tartışıldığı bir ortamda, Ertuğrul Özkök hangi mahallenin sakinleri adına Ahmet Çalık'a "Hoş geldin" demektedir bilemeyiz. Ayrıca buna "Hoş bulduk" demesi gereken de Ahmet Çalık'ın kendisi olacağı için, bize söz düşmez.
Ancak bu hoş geldin içerikli mahalle yazısında, biz Sabah çalışanlarını da doğrudan ilgilendiren bir cümle var.
Özkök, Çalık Grubu'nun kamu bankalarından aldığı krediler konusundaki soruların cevaplandırılması gerektiğini söyledikten sonra şöyle demiş:
- Bu sorulara tatmin ve ikna edici cevaplar verdiği takdirde, Sabah'ta çalışan arkadaşlarımızın da mesleklerini daha büyük bir rahatlığıyla yapacağına eminim.
Sabah'ta çalışan ve çoğu ile "gerçekten" arkadaş olduğum gazetecilerin iç rahatlıklarındaki iniş ve çıkışları yıllardır yakından ve yaşayarak izliyorum. Bu iç rahatlığını sağlamayı Ertuğrul Özkök'ün kendisine misyon edinmesinin, bu arkadaşlarda sadece birer acı tebessüme sebep olacağını da kestirebiliyorum.

Aynı mahalledeydik
Çünkü çok yakın geçmişte Sabah da, Ertuğrul Özkök'ün yaşadığı mahalleye taşınmıştı. "Post-modern darbe" dönemi olarak bilinen o çok yakın geçmişte, bu mahallenin adı "Kartel Mahallesi"ydi. Manşetlerin, haberlerin ortak havuzda şekillendirildiği, çalışanların iş değiştirmesinin yasaklandığı, yazarların andıçlandığı o dönemde, çalışan arkadaşların iç rahatlığı Sabah'ın o zamanki yöneticilerinin de, sahibinin de umurunda değildi.
Kartel Mahallesi'nde yaşanan süreler, Sabah'ın sahibine de, gazeteye de, çalışanlara da beladan ve problemden başka bir şey getirmedi. Dinç Bilgin hâlâ, o döneme ilişkin pişmanlıklarla dolu öz-eleştirilerini sürdürmekte.
Daha sonra kendi mahallesine taşınan Sabah'ın yeni sahibi Turgay Ciner döneminde gazete canlandı ve yeniden çalışanların iç rahatlıkları geldi.
Ama bu defa da Ertuğrul Özkök'ün mahallesi huzursuz olmaya başlamıştı.
Mahalleler arasında rekabet olması, galiba bu huzursuzluğun ana kaynağıydı.
Neticede Turgay Ciner dönemi de böyle bitirildi. Sabah'taki arkadaşların iç huzurları hiç düşünülmeden, gazetenin TMSF mülkiyetine geçmesi, Özkök'ün mahallesinde hem desteklendi, hem de bayram edilerek kutlandı.

Yeni dönem
Şimdi Çalık Grubu'nun sahip olması ile yeni bir dönem başlıyor.
Ertuğrul Özkök, sadece gazeteci değil bir yönetici de olduğu için, milyar d olarlık bir girişimde, şirketlerin mutlaka kredi kullandığını bilir.
Ayrıca 2001'de "Bankacılık Krizi" yaşamış bir ülkede, bankacıların kredi verirken ne tür teminatlar almaları gerektiğini de, herhalde mesleğe yabancı olanlar bile artık bilmektedir.
TMSF, şimdi "Demokles'in Kılıcı"ndan daha tehlikeli bir uyarıcıdır. Hatta bir "Terminatör" konumundadır.
Burada önemli olan artık "Kamu bankası" diye bir olgunun kalmamasıdır.
Yani tüm özelleştirmeler gibi, bankacılık sektörünün özelleştirilmesi de, hem ekonomik hem siyasi açıdan kaçınılmaz bir gerektir.
Biz Sabah'ta bunları hep yazıyoruz.
Ama gidip Ahmet Çalık'ı "Neden kredi aldın, kredinin şartları nedir" diye sorgulamayacağız. Çünkü alınan kredinin içerdiği riskler, kapitalizmin en ciddi sorgulama mekanizmasıdır.
"İflası olmayan kapitalizm, cehennemi olmayan Katoliklik gibidir" özdeyişini, artık tüm girişimcilerin öğrenmiş olması gerekiyor.

Daha büyük bir mahalle
Bundan sonra da Sabah'ta çalışan arkadaşların iç huzuru, bağımsız, bağlantısız, özerk ve özgür gazetecilik yapılabildiği ölçüde, korunacaktır. Gazetenin mali yapısı sağlam olursa, bu bizim rekabet gücümüzü de artıracaktır.
Basının "Tek mahalleli" olmaması, çok önemlidir.
Karteller ve tröstler, tıpkı kamu bankaları gibi, serbest pazar ekonomisini yozlaştırır, rayından çıkartırlar.
Türkiye keşke yerleşik bir demokrasiye, istikrarlı kurumlara, isimleri yayın organlarıyla özdeşleşmiş yayıncı şirketlere sahip olsa.
Keşke demokrasi düşmanlığı ve militarizm basında "insanlık suçu" olarak kabul edilse.
Her alanda "serbest rekabet", birbirini yok etmeye dönük boğuşmaların yerini alsa.
Basın mensupları içinde bulundukları kendi küçük mahallelerinin baskısının yerine, gelişmiş demokratik dünyanın baskısını, en önemli motivasyon olarak görebilseler.
Bakarsınız bir gün bunlar da gerçek olur.
Biz de o zaman Ertuğrul Özkök'lere "Mahalleye hoş geldin" deriz.