kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 24 Nisan 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Büyük buluşma

Hepsi ayrı yerlerden, sözde ayrı mahallelerden geliyor...
Muhafazakârlıktan, kârlılıktan, liberallikten, cumhuriyetçilikten, milliyetçilikten, sağdan, kendince soldan, ulusalcılıktan, (tuhaf ya!) demokratlıktan, sivilden, askerden, varlıktan hatta bazen yokluktan, cemiyetten, cemaatten, kolejlerden, taş mektepten, imam hatipten, Harbiyelerden, iki yabancı dillerden yahut bin türlü şiveden, magazinden veya yargıdan, cüppelerden, kürsülerden veya rahlelerden...
Ayrı mahallelerden gelip de...
Ne yapıp edip...
İçlerindeki kurdun dışarı fırlamasıyla...
Hep aynı mahalde buluşuyorlar.
"Ayaklar baş olursa kıyamet kopar" diyebilen Başbakan ile...
"Göbeğini kaşıyan" diyen gazeteci...
"Ağzı çorba kokan" diyen eski başbakan, sarışın güzel kadın...
"Ast"ı askeri sülalesiyle altta ve aşağıda görebilen komutan...
"Cahil halk"tan dem vuran rektör...
"Liderin kölesiyim" diyebilen sözde solcuları sağ veya sol kolu yapan sözde sosyal demokrat lider...
"Cemaat kölesi" olunmasını demokratlıkla, basın özgürlüğüyle bağdaştırabilen arkadaş...
"Irkçılık"ta coşan ulusalcı ya da milliyetçi...
Başbakan'ın "ayakların başları yönettiği yer" diye sendikaları azarlamasını "eleştirel manşet veya haber" yaparken, sendikalı olmak istedi, yasal hakkını istedi diye "ayaktakımı gazeteciler" i tehdit eden, kovan laik, liberal, merkez, cumhuriyetçi, muhafazakar, demokrat ve radikal "medya başları"...
"Cahil işçilerin ölmesi normal" diyebilen milliyetçi, muhafazakar ya da sosyal demokrat partili tersane sahipleri, taşeronları...
"Garsonun maaşı"nı da darbe sebebi saymış darbeci general, konsey başkanları...
Demokrasiden dem vururken "alttakilerin hakları" nı asla ağza almayan TÜSİAD, MÜSİAD ve diğer pek sivil toplumcular...
"Sen benim kim olduğumu biliyor musun" diyen bilumum zevat, zerzevat...
Aslında hepsi aynı mahallenin büyükleri, aynı mahallenin çocukları, aynı mahallenin ağaları, paşaları, yüce başları, çatık kaşları...
Hepsi alttakini veya ötekini aşağılamaktan kendini alamayan, tahakkümü hak bilen, servetini, şöhretini, makamını, statüsünü, rütbesini, gücünü başkasını "ayak" görmeye kafi bulan, karşısında "tek ayakta" isteyen, hızını alamazsa "dört ayaklı" dahi telakki edebilen benzer "töreler" in, "ben buyruk, sen kuyruk" düzenlerinin, "tekdir ile uslanmayan ayak'ın hakkı dayaktır" şiarlarının şeyleri!
"Bu ayaklar" ile ne şu yakada demokrat olunur ne beriki yakada cumhuriyetçi.
Lider olunur, parti başkanı, başbakan, komutan, patron, müdür, şef, ünlü yazar, reyting, servet, despot, köleci, kulcu, hoca, koca olunabilir...
Ama "demokratik, laik sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyet" te, "imtiyaz, zümre egemenliği, hakir ve hor görmeyi reddeden" Anayasa her gün çiğnenir.
Buluştukları nokta odur:
Laiklik kavgası, parti, ihale kavgası, kendine demokrat, sözde cumhuriyet kavgası, milliyetçilik, inanç kavgası... hepsi yapılır.
Ama tahakkümün, aşağılamanın; ister sivillerle ister üniformayla, ister servet ile ister kudret ve kuvvet marifetiyle olsun, "Anayasa ve insanlık suçu; demokrasi ve cumhuriyet ayıbı, hukuk ihlali" olduğunun gizlenmesinde hep birlikte uzlaşır, birleşirler!
Dikkat edin, hep öyledir.
Bu kadim cüretin sebebi ise, alttakilerin, önce birbirlerine diş bilemesidir! Birbirini kardeş bilmek yerine düşman bellemesidir.
İnancı, inançsızlığı, mezhebi, kimliği, şivesi, kılığı, eğitim düzeyi, işteki pozisyonu, korkusu, ast rütbesi, sınıfı, statüsü, çaresizliği, susturulmuşluğu, bazen sığınmışlığı, tabiiyeti, sık sık teslimiyeti, biat etmesi yüzünden, altta olmakla kalmayıp aşağılananların diklenememesi, hakiki bir hukuk oluşturamamasıdır.
Başların fütursuzluğu, genellikle, boyun eğenlerin çokluğundan, eğilmiş boyunları yüzünden sadece ayaklarının görünmesi ve hepsinin ayaktan ibaret sanılmasındandır!