kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 23 Nisan 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Bayramlaşma

Önce büyüklerin ellerinden öpelim.
Bardağın dolu kısmı şu: 12 Eylül sonrasında SHP'li, DSP'li filan "merkez ile liberal" hükümetler de oldu.
Allah için, bardağın yarısını boş bıraksa da, "1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı" diyebilmek, mahcup ve çok içinden gelmeden dahi olsa bunu kanunen terennüm edebilmek "muhafazakar" iktidara nasip oldu.
Hakikaten iyimserim bugün:
"Taksim'i vermediler" ya...
Şöyle düşünüverdim.
Madem ki emek ile dayanışma bayramıdır; en çok ücretle çalışanlardan asgari ücretlilere, efendileşmiş olanlardan tüm kölelere kadar, hatta sivil emekçi ve kölelerden üniformalı emekçi ve kölelere kadar, ne olduğunu kalbinde, beyninde, elinde, parmağında, bedeninde hissedenler dayanışma içine girsek de, emek karşılığı ücretlerden biriktirsek...
Mesela, iktidardan ve belediyeden, "Allah'ın izniyle", tabii kaç para ise, Taksim'i istesek.
Nasıl olsa, başta İstanbul, misal şimdi de "Trump, Taş, medya" ortaklığındaki müstakbel kule ile derbi maçın gölgesinde kalmış canımızın içi Likör Fabrikası, yurtta ne varsa satılabiliyor...
"Emek ve dayanışma" adına da Taksim'i istesek. İhale de olabilir, eh bir kıyak da!
Yetmiş yedi idi, orada kırka yakın can giderken, üniversiteli gençliğimle ölümün kıyısından kıl payı dönüp de bu yaşıma kadar bile gelmişim.
Yetmiş sekiz idi, tekrar tekrar gitmişiz. Onikieylülöncesini idrak etmişiz.
Üçyüzaltmışdört günü "Piyasa bayramı" olan memlekette, kaç para ise, hatıralar da, acılar da, umutlar da, dayanışmalar da ancak özelleştirmelerde satın alınabilir belki.
Önce yerin kat kat dibine sonra göğün kat kat üstüne yükselmek, kule kule rant, rezidans, alışveriş merkezi dikmek için değil; sadece o gün o saatte o meydanda olabilmek, sadece bedeninle, aklınla, sesinle, kolunla, elinle, vicdanınla, umudunla, öfkenle dikilebilmek ve biraz diklenebilmek için.
Şimdi de küçüklerin gözlerinden öpelim:
"Milli Egemenlik ile Çocuk" bir arada bayramsa, ki çocuk hakikaten umuttur ve gelecektir, milli egemenlik de demek ki gelmesi, olması mümkün bir şeydir!
Çocukla yan yana diye, milli egemenlik ille de çocuk, ille de velilik, vasilik, hamilik bir şey sayılmalı mıdır, sayılmamalı mıdır?
"Kayıtsız şartsız milletindir" demek, ne demektir hakikaten? Enine, dinine de boyuna, soyuna da bölünüp duran, "bölünmez bütündür, asla bölünmesin" denirken dahi, haline, diline göre kafada ve ruhta salam gibi kesilen "millet", kendi "kayıtsız, şartsız egemenliği"ne titiz midir?
Memleketin tüm kanunları, yönetmelikleri, kayıt ile şart koşan tüm mızıkçılıklar düzeltilmeli midir yoksa çocuklara mı bırakılmalıdır?
Bu çocuklar, mutlu olmalıdır; sağlıklı, okullu, işli, umutlu, kardeş olmalıdır.
Kendini "millet" zanneden zümreler ile kendini "kayıt ve şart" tayin eden zümreler arasında sıkışmamalıdır.
"Milli egemenlik" hiçbir zümre egemenliği, imtiyaz, dayatma, gasp, cendere, tehdit konusu olmamalıdır. "Milli egemenlik", hiçbir "zümre egemenliği" nin eline kalmamalıdır.
Narindir, kırılır.
Çocuktur, kırılır.
"Millet", hakikaten hakiki egemen olmak istiyorsa, hakkaniyet ile cesaret edinmelidir.
Daha çocukken edinmelidir.
Daha çocukken inadına büyümelidir.
"Milli" egemen olacak çocuk şeyinden bellidir!
Olmayacak da!