kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 16 Nisan 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Elitler üstüne

Başbakan Erdoğan'ın her siyasal gerilimde ortaya attığı "Elitlerhalk" ayırımının ya da şablonunun çekim alanına Dışişleri Bakanı Ali Babacan da girdi.
Londra'da "Financial Times" gazetesine verdiği demeçte, "Türkiye'de asıl zorluğun elitin tavrını değiştirmek olduğunu" söyledi, "İktidarın artık belirli çevrelerden halka geçtiği, bazı çevrelerin ayrıcalıklı konumlarını kaybedecekleri" yorumunu yaptı. Tabii "Belirli çevreler",ifadesiyle de "Elitler"i kastetti.
"Elit" kavramını İtalyan sosyolog Vilfredo Pareto'ya borçluyuz. O, "Genel Sosyolojinin Temelleri" adlı yapıtında bir toplumu "Yığın" yani "Kitle" ve "Elit" olarak ikiye ayırır. "Elit"i de "Yöneten elitler" ve "Yönetmeyen elitler" diye gruplandırır.
Pareto bir ülkenin yönetiminde doğrudan söz sahibi olanları, yani siyasal kararları alan (Parlamento, iktidar partisi, hükümet, danışmanlar, bürokrasi gibi) grupları "Yöneten elitler" olarak tanımlar. Siyasete ve devlet yönetimine karışmayan, kendi alanlarında yükselmeye çalışanları da "Yönetmeyen elitler" grubuna koyar. Akademisyenler, sanatçılar, sporcular, girişimciler, iyi eğitim görmüş serbest meslek sahipleri gibi.
Pareto'ya göre yığından ya da kitleden sürekli olarak yeni elitler çıkar, yükselir. İktidarı elinde bulunduran elit grubunun bu gelişme karşısında sadece iki seçeneği vardır: Ya mücadele etmek ya da entegre etmek. Ancak iki durumda da iktidardaki elit sonunda kaybeder ve yeni elitler onun yerini alır.

Türkiye'nin yeni elitleri
Pareto'nun şablonunu günümüz Türkiye'sine uyarlarsak şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz:
"Yöneten elitler" sınıfına kimler giriyor? Büyük çoğunluğu AK Parti milletvekillerinden oluşan Meclis, AK Parti hükümeti, AK Partili danışmanlar, AK Partili bürokratlar...
"Yönetmeyen elitler" sınıfının yapısı nasıl? İş dünyasının muhafazakârları (Anadolu Aslanları, MÜSİAD üyeleri) AK Parti'nin en azından sempatizanı, liberalleri ise (TÜSİAD üyeleri) AK Parti'yi zaman zaman eleştirse de, nihai tahlilde istikrarın devamı için olumlu bakıyor.
Aynı şekilde iyi eğitim görmüş ve kendi alanında başarılı meslek sahipleri de AK Parti'ye hiç de uzak değil. En somut kanıt, AK Parti milletvekillerinin meslek dağılımı: Çoğunluğu üniversite mezunu. Yine çoğunluğu mühendis, mimar, avukat, doktor, bürokrat. İçlerinde azınsanmayacak sayıda akademisyen de var...
Ve nihayet elitler arasında sayılan medyada da AK Parti destekçileri ezici üstünlüğe sahip.

Elit eşittir laik mi?
Peki, bu durumda Babacan niye elitlerden yakınıyor. Üstelik kendisi çifte kavrulmuş elit olduğu halde: 1-Yüksek öğrenimini ABD'nin çok iyi bir üniversitesinde yaptı. Bu her kula nasip olmayan bir imtiyaz. 2-İki dönemdir Meclis'te ve son üç hükümetin en önemli bakanlarından biri.
Ama tıpkı Erdoğan gibi o da galiba "Elitler"den söz ederken sosyolojik değil siyasal, hatta ideolojik bir tanım getirmeye çalışıyor.
Bu tanımın çerçevesini "Daha önceki partiler elitler tarafından atanmıştı. AK Parti ile elitlerin başaramadığını millet başardı" söylemiyle başlayıp, "İstanbul'un, Ankara'nın elit semtlerinde oturarak masa başında sosyolojik analizler yapanlar"a kadar uzanan Erdoğan kadar geniş tutuyor mu; sözlerini açmadığı için bilmiyoruz.
Ancak Babacan'ın kastı Batı basınının da çok sık başvurduğu "Laik elit" ve "Müslüman reformcu" şablonu ise, bu yaklaşım kesinlikle sosyolojik ve bilimsel gerçekleri yansıtmıyor.
Üstelik Cumhuriyet'in kurucu değerlerini örseleyen bu tür ayrımların, Türkiye'ye zerrece yararı yok. Hele bu sıkıntılı dönemde...