kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 13 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Yurttan ayrılan öğrenciler konuşmaktan kaçınıyor. Konuşanlar ise bavulları gösterip, 'yoruma gerek var mı' diye konuşuyor. Gerçekten de eldeki bavullar her şeyi anlatmaya yetiyor.

Dememiz o ki mesele 'yurdun' meselesi

Nuh KÖKLÜ
Akdeniz Üniversitesi 4 Nisan'dan bu yana gündemde. Logosunda mutluluk olan üniversitenin yurdunda başlayan olaylar yurt sathına yayıldı, bütün Türkiye izledi. Antalya'ya gidip üniversiteyi, kenti yakından gözlemledik..
Falez'i geçtikten sonra üst geçit, arkada Lara Plajı, önde üniversite. Tam da şairin söylediği gibi "Önde zeytin ağaçları arkasında yar..." Bedri Rahmi Eyuboğlu, şiiri 'Sene 1946, Mevsim Sonbahar' diye devam ettirmişti ama Akdeniz Üniversitesi'nde mevsim bahar, zeytin değil, portakal ağaçları karşılıyor sizi, tabii bir de duvarda neşe içindeki yunuslar. 4 Nisan'da "Sağ ve sol görüşlü öğrenciler arasındaki çatışma" haberiyle Akdeniz Üniversitesi, Türkiye'nin gündemine girdi. Logosunda mutluluk amblemi olan üniversite, olaylarla anılmaya başlandı. "Alnında Zülfikar (Hazreti Ali'nin kılıcı) dövmesi olan sakallı adam, kız meselesi, Kürt-Türk çatışması, 12 Eylül'e mi dönüyoruz?" cümleleriyle Türkiye, Akdeniz Üniversitesi hakkında epeyce bilgi ve de ilgi sahibi oldu, biz de bu ilginin nedenini görmek için Akdeniz Üniversitesi'ne doğru yola çıktık.

ANTALYA BAŞKA BİR ŞEHİR
Üst geçit, kentle üniversite kampusunu birbirinden ayırıyor. Bu, yalnızca mekânsal bir ayrım da değil. Antalya başka, üniversite başka hatta olayların geçtiği yurt bölgesi bambaşka. Antalya'dan başlayalım; Saat kulesi civarında bol sayıda Jewellery (mücevher) satıcısı, köfteci, kalitesi tescillenmiş piyazcı, Antalya'yı mekan edinen yaşlı Almanlar, yatırımcı Ruslar, turistleri bir çırpıda beldelere taşıyan ve bu nedenden dolayı da kent merkezinin turizmden nasiplenmesini engelleyen rehberler, kaleiçi, kaleiçindeki barlar, yüksek katlı binalar, bol sıfırlı kiralar, kültür merkezleriyle Antalya başka bir şehir. Geçiti aşın, kampusa girin. Akdeniz Üniversitesi'ne hoş geldiniz! Palmiyeler, portakal ağaçları, bisikletle gezinen öğrenciler, Olbia'da kafeteryalar, gözlemeciler, 'parça kontür de yükleyen' telefon satıcıları, Barış Akarsu, Duman şarkıları, 22:30'a kadar açık olan kafeler, sınav dönemi olduğu için kapısında kilit olan kulüpler, yemekhane, Öğrenci Evi... Bir köprü daha geçiyorsunuz, bu kez çevre güzelleşsin diye yapılmış küçük bir ahşap köprü. Köprünün ilerisinde öğrenci yurdu. Üniversiteden bağımsız, Yurt-Kur'a bağlı. Olaylardan önce kızlı erkekli 3 bin 500 kişinin kaldığı bir yer. Olaylardan sonra bu sayı 500'e kadar düşmüş, söylentiye göre 'kredi yurtlar kız öğrenci yurdu'na dönüşmüş vaziyette. Ağır bir demir kapı, kapıdaki güvenlik görevlileri, kimlik kontrolü, üçüncü kat solcuların, birinci kat sağcıların. Dışardan elinde meyve torbalarıyla dönen öğrenciler, otobüs durağının önünde bekleşenler. Bu manzaraya son zamanlarda başka kareler de eklenmiş: Panzer, üç adet polis otobüsü, ellerinde bavulla kampus dışına çıkanlar, telefonda uzaktaki ailelerine bilgi verip, 'Meraklanmayın ben iyiyim,' diye konuşan öğrenciler...

YORUMLAR MUHTELİF
Hikâye de bu manzara değişimiyle başlıyor. Nasıl oluyor da logusunda mutluluk olan bir üniversite olaylarla anılmaya başlandı? Nasıl oluyor da bir öğretim görevlisinin söylediği gibi 'plaj üniversitesi' olaylı okul haline geldi? Manzara değişimi bir sonuç. Polisler 'Biz de burda olmak istemeyiz,' diyor ama onlar orada. Kimlik kontrolü yapıyorlar, isim isim bildikleri solcu öğrencilere 'can güvenliği' için burada olduklarını söylüyorlar, ama 'Arkadaşlarımız bıçaklanırken neredeydiniz?' sorusunu da duymazdan geliyorlar. Manzara aslında 4 Nisan'dan önce değişmeye başlamış. Bir yoruma göre Kürt öğrenciler ağırlıklarını göstermek için önce ülkücü öğrencilere sonra da kendileri dışındaki bütün öğrencilere saldırmaya başlamış. Bir yoruma göre de, bilgisayarlardan Ahmet Kaya MP3'lerini silip, olur olmaz zamanda Türk bayraklarıyla, milliyetçi marşlar söyleyenlerin önce bütün Kürt öğrencilere sonra da esmer öğrencilere tacizleri had safhaya varmış. Bir de olayları provoke ettiği söylenen Ömer Ulusoy'un (alnı kılıçlı adam) MHP ve polislerle yakın irtibatı bardağı taşıran damla olmuş. Bir yoruma göre de asıl mesele 'kız davası'. Solcu öğrencilerin lideriyle ülkücülerin reisi aynı kıza aşık olmuş, sonra da kavga başlamış. Başka bir yorum da üniversite rektörü Prof. Dr. Mustafa Akaydın'ın türban karşıtı tavrı nedeniyle iktidar tarafından hoş görülmemesi ve yakında yapılacak rektör seçimleri önce Akaydın'ı yıpratma çabası. Yorumlar muhtelif, herkes durduğu yerden meseleye bakıyor. Buna bir de 'tarafsız bölge'deki öğrencilerin 'kavgaya ne gerek var biz öğrenciyiz' yaklaşımı eklenince meseleler iyice karmaşıklaşıyor.

TÜRKİYE'NİN PROFİLİ
Kent başka, üniversite başka, yurt bambaşka. Olaylar yurtta başlıyor ama bütün yurt sathına yayılıyor. Tıpkı Rektör Akaydın'ın açıklamasında olduğu gibi 'yurt yönetimi bağımsız', üniversiteyle ilgisi yok. Bu açıklamanın gerçekliği kampusta yaptığımız her konuşmada ortaya çıkıyor. Öğrencilerin çoğu olayları gazetelerden öğrenmiş. Dersliklerdeki ufak tefek gerginlik dışında, 'huzur ve sükunetle' anılan bir üniversite burası. Özellikle mayısta huzur, plajlara doğru taşıyormuş. Yurtta kalanların çoğu Mardin, Mersin, Hatay, Denizlili. Antalyalı öğrenciler. İstanbul ve İzmir'de bir üniversite kazanamazlarsa Isparta'ya gidiyormuş, hem daha yakın olduğu için hem de üniversite yıllarını rahat geçirmek için bu tercihi yapıyorlarmış. Peki çoğunluğu doğu kökenli öğrenciler neden Antalya'yı tercih ediyor? Bir kere büyük şehir görülüyor, değişik insanlarla tanışma fırsatı, üniversite bittiğinde okulla ilgili başka alanda iş bulma olasılığı diye gerekçe silsilesi devam edip gidiyor ve Antalya'nın kızlarının güzelliğine kadar uzuyor. Akdeniz Üniversitesi, Tıp Fakültesi'ni dışında tutarsanız aslında tipik bir taşra üniversitesi. Son zamanlarda arkeoloji ve turizm bölümüne yatırım yapılmış, turizm bölümü Türkiye'nin en önemli bölümlerinden biri haline gelmiş. Tabii bolca meyve yetişen bir yerde ziraat fakültesinin esamesinin okunmaması, yine denizle iç içe bir şehirde su ürünleriyle ilgili bir bölümün barakalara hapsolması da ayrı mesele... Akdeniz Üniversitesi'ni Türkiye'nin benzer üniversiteleriyle ortaklaştıran da bu. Mezun olup ne yapacağını düşünmek zorunda kalan binlerce öğrencinin varlığı...

TAKIM SÜPER LİGE ÜNİVERSİTE NEREYE?
Kentte Antalyaspor'un kırmızı- beyaz bayrakları dalgalanıyor. Eğer bu hafta Sakaryaspor deplasmanından galibiyetle dönerlerse Süper Lig yolu açılacak. Halk, Akdenizli rahatlığıyla "Lige çıkarız asansör gibi yine ineriz," diyor. Takımlarını destekliyorlar, üniversiteleriyle Tıp Fakültesi başta olmak üzere (İlik kanseri ve organ nakli konusunda uzmanlaşan bir bölüm) gurur duyuyorlar ama kentin çok dışında olması nedeniyle çok da uğramıyorlar. Antalyalı gençler eğer plajda ateş yakıp şarkı söylemiyorsa, eğer Kaleiçi'ndeki barlarda değilse, eğer iskeledeki amfitiyatroda oturmuyorsa evlerde toplanıyor. Tabii turistik beldede yaşayanların hikâyesi apayrı. Lara'da bowling salonu, oteller bölgesinde nispeten pahalı restoranlar, Jolly Joker gibi ünü memleket sathına ulaşmış barda (Bu hafta Çilekeş konseri vardı) eğlence. Ayrıca Türkiye'nin sayılı elektronik müzik yapan barlarından biri de (Roof) Antalya'da. Kent rahat, kent olayları gazeteden öğreniyor ama hiç kaygı duymuyor çünkü kentlerinde hatta üniversitelerinde kavgaya çok da alışık değil. Öyleyse 4 Nisan'da başlayan olaylar için 'münferit' demek bir yere kadar doğru. Ama memlekette münferit olan şeylerin bile eski bir hikâyesi olduğunu bilenleri de şaşırtmayacak cinsten olaylar. Antalya ve üniversite gezimiz sona ererken Bekir Coşkun'un 8 Nisan'da Hürriyet'te çıkan yazısı aklımıza geliyor. Ne diyordu Coşkun: "Ben o siyah giysili, eli tabancalı eşkıyayı görünce tanıdım. 1973 yılında, Kızılay'daydı... 1977'de Çorum'da, Maraş'ta baktım yine o... 1980'den hemen önce Taksim'de de onu görmüştüm.." Biz de o eşkıyanın hayaletini üniversite kampusunda gördük...
Haberin fotoğrafları