kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Nisan 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

Sakıp Ağa'yı anarken..

Tüm koro, sahneye çıkıp sanatçıların yanına dizilmiş Sakıp Sabancı dostları, salonda kalmış ama ayağa kalkmış bizler, bağıra çağıra Eski Dostlar'ı söylerken, iki yana sallanarak, nemli, buğulu gözlerim dalıp gidiyor.
"Şimdi yalnız resimlerde
Eski dostlar, eski dostlar.."
Birkaç resim beliriyor, dumanların, yılların arkasında..
Washington.. Sabahın körü.. Kanuni Süleyman Sergisi'ni götürmüştü hani Sakıp Ağa, dünyanın başkentine.. Sabah koşuyoruz sağlık olsun diye, bizim gibi kargaların kahvaltısına yetişmek için kalkıp koşan Amerikalılar arasında.. "Sağlık" diyor bana.. "Her şeyin başı da sonu da sağlık.. Sporu sakın ihmal etme.."
Cannes.. O meşhur Kordon.. Croisette mi adı nedir.. Orada dolanıyorum kaldırımda tek başıma.. Birden bir sarı araba görüyorum.. Üstü açık.. İçi Fransız fıstıklarıyla dolu..
Aaa.. Fıstıkların ortasında Sakıp Ağa.. Ayakta duruyor, el sallıyor etrafa.. Havaya bak.. Keyfe bak.. Ben de el sallayınca, gördü, durdurdu arabayı..
"Ağam" dedim "Bizim adımız çıkmış dokuza, inmez sekize.. Bir sana bak, bir de bana.."
Sonra dolu elimi uzattım ona..
"Biraz da benim fıstıklardan alır mısın?.."
Anteplinin fıstığı ne ola ki?..
Emirgan.. Elimi elinin içine alıyor sımsıkı.. "Şimdi içeri dolarlar, hiçbir şey göremezsin. Onun için ben sana kurdele kesilmeden gezdireyim, kendim" diyor Sakıp Ağa.. Hayatta ona en gurur veren eseri.. Sabancı Müzesi.. Dünyanın en güzel bahçesi içindeki, en güzel manzaralı evini başka yere taşımış, burayı müze yapmak için..
Duvarları gösteriyor bana.. "Bu hat koleksiyonu var ya.. Dünyada eşi yok.." Birer birer anlatıyor, hattı da, sanatçısını da, tarihini de.. Hani bu günlerde İspanya'yı fetheden hatlar bunlar.. Emevilerden sonra, ikinci doğu istilası Endülüs'e..
Swiss Otel'in salonlarından biri.. Dr. Hasan İnsel Anti aging üzerine konferans veriyor.. Genç kalmanın, geriye yaşlanmanın sırlarını anlatıyor.. Yanımda Sakıp Ağa.. Nasıl ilgiyle dinliyor, notlar alarak.. Nasıl laf atıyor doktora, şakalaşıyor, kıkır kıkır gülerek..
Oysa hastalığı ilerlemiş.. Son safhada.. İki aylık ömrü daha ya var, ya yok.. Ben biliyorum. Doktor biliyor. Salondaki herkes biliyor.. O da biliyor tabii.. Ama biten ömründe son günlerini de hiç ölmeyecekmişçesine yaşıyor işte.. Bizlere son dersini vererek..
İşadamlarının çoğunu tanıdım. Ama üçünün yeri bende çok farklıydı. O üçüyle bir başka sıcak bağımız, bir başka içten yakınlığımız vardı.. Üçü de ayni simgesel hareketi yaparlardı hep.. Karşılaştığımızda elimi ellerinin içine alır ve bırakmazları uzun zaman.. O el sıkmayı, o sıcaklığı elimde değil, kalbimde hissettirirlerdi bana..
Sakıp Ağa.. Vehbi Bey.. Bay Vitali..
Üçü de gitti!..

Mithat Özyılmazel'in o enfes Türkçesiyle sunduğu Sakıp Ağa konseri bir lezzet cümbüşüydü.. Nevzat Atlığ'ın yönettiği koro.. Sonra Münip Utandı.. Sonra Melihat Gülses..
Alaturkanın en güzeli aldı götürdü bizi.. Artık unutulan, artık söylenmez, dinlenmez olan alaturkanın güzelliğinde bir rüyaya daldık ki..