kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Nisan 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Atıf Yılmaz'la tiyatrocu Deniz Türkali, 32 yıl boyunca tutkulu bir ilişki yaşadı. Türkali vefat eden eşine hâlâ âşık ve onu rüyalarında görüyor.

Seni çektiğim filmlerden çok seviyorum derdi

Tuluhan Tekelioğlu
Yaşam ve ölüm. Hiç vazgeçmeden sevmek ve terk etmek zorunluluğu: Çok ağır. Üstelik sevgisini sonsuz sunmayı 'yaşamak' olarak kabul eden bir kadın için, kaybetmek çok ağır olmalı... Belki de bu yüzden hiç konuşmadı, konuşamadı. 14 yaşında tanıdığı, uzun yıllar 'ağabey' dediği, yıllar sonra karşılaşıp âşık olduğu ve 32 yıl birlikte yaşadığı Atıf Yılmaz'ı kaybettiği günden bu yana, hep sustu. 5 Mayıs'ta gidişinin ikinci yılı olacak. Deniz Türkali için Yılmaz, belki fiziksel olarak yok ama aslında hep yanında. "Hani kolun kesildiği zaman onun ağrısını hissedermişsin. Aslında yok ama ağrıyı hissediyorsun, böyle bir şey," diyor. Deniz Türkali evliliğinde hiçbir zaman alyans takmamış ama Atıf Yılmaz gittiği gün, onun parmağından alyansını çıkarıp kendi parmağına geçirmiş. Birkaç kez çıkarmak istemiş, çıkaramamış. "İnançları vardır insanların. Meleklere inanırlar, şeytana inanırlar... Ben de buna inanıyorum. Benim için Yılmaz var! Galiba Yılmaz'ın gitmiş olduğuna ikna olmadım. Çünkü öyle hissettiğim anda 'yaşama imkânı yok' diye düşünüyorum. 30 yıl sonra sevdiğin erkek, ya da kadın elini tuttuğunda için titriyorsa, aşk devam ediyordur. Yılmaz'da bu hiç bitmedi ki... Hâlâ da bitmedi..." diyor.

Asansördeydik. O sırada aklımdan sadece şu cümle geçiyordu: "Tanrım, Atıf Yılmaz ile öpüşüyorum." Pardon, "Tanrım, Yılmaz Ağabey ile öpüşüyorum."

Aşk, aklı başında insanın deli hali. Aşk denilen şeyin her zaman harlı olabilmesi için de senin bunu üflemen lazım.

Yılmaz çocukluğumdan beri çapkın bir erkekti. Benimle evlendi diye başka biri mi olacaktı? Hayır.

Nikâha gideceğimiz gece, sabaha kadar ağladım. "Artık kocam olacaksın, sevgilim olmayacaksın, en yakın arkadaşım olmayacaksın," diye. O da söz verdi: "Söz veriyorum, kocan olmayacağım."

Yılmaz yalan söylemeyi hiç beceremezdi. O kadar beceriksizce yalan söylerdi ki her seferinde yakalanırdı.


- Kaç sene birlikte yaşadınız?
- D.T:
32 yıl.
- Onunla tanıştığınızda çok gençtiniz değil mi?
-
14 yaşımdaydım. Babamın arkadaşıydı. 'Yılmaz Ağabey,' diyordum. Hatta evlendikten bir yıl sonra bile devam etti bu ağabey sözü. Yıllar sonra, 1974'te flört etmeye başladık. Onu tanıdığımda Nur (Nurhan Nur) ile evliydi. Sonra ben İngiltere'ye, oradan da İtalya'ya gittim. Türkiye'ye döndükten sonra karşılaştık tekrar. Ben o zamanlar anne-babamla kalıyordum. Babam çağırdı, "Yılmaz Ağabeyin gelecek, sen de gel," diye. Orada karşılaştık, sohbet ettik... Yaşam hazlarımız, hayatı algılayışımız belki birbirimizi çekti. Benim için çok çok büyüktü yaşı. Özel bir kişiliği vardı. Aslında biliyor musunuz, dünyada en çok sevdiğim kişi büyükbabamdı. Hani 'anne anne' diye ağlar ya çocuklar, ben 'büyükbaba' diye ağlarmışım. Yılmaz'la beraber olmaya başladıktan sonra, rüyamda hep ikisi birbirlerinin yerine geçerdi. Yılmaz'ın elini tuttuğum zaman büyükbabamın elini tutuyorum hissini veriyordu. Bu herhalde çok sevdiğiniz zaman oluyor. Tıpkı bir melek gibi. Gittikten sonra daha çok fark ettim ki beni koruyormuş hayata karşı. Tek taraflı değil, herhalde benim de onu koruduğum şeyler vardı. Konuşması, açık olması, dinlemesini bilmesi beni etkilemişti. Hayatına giren kadınların yüzde 90'ı da bunu söyler. Yani arkadaşları, sevgilileri veya dostları. Dinlemesini çok iyi bilen bir insandı. Bu önemli; çünkü erkekler genelde dinlemeyi çok sevmez. Dinledikçe kendisi de değişti.

- Nasıl değişti?
-
Aslında hep yaşam doluydu. Son anına kadar. Ama şu değişti, insan hayatına bakışı, dünyaya bakışı, kadın-erkek ilişkilerine bakışı son dönemde inanılmaz törpülendi. Törpülenmeyen yönlerinde de "Haklısın ama bu kadar," derdi. Gördüğüm en genç erkek oydu benim için.

- Siz Atıf Yılmaz'da neleri değiştirdiğinizi düşünüyorsunuz?
- Önceleri çok fazla konuşmazdı. Bütün bir gün surat asmaya başlardı. "Ne var?", "Bir şey yok." 'Bir şey var' anlamam lazım. Ben konuşan bir insanım. En başlarda zordu çok. Sonra bunu konuştum ben Yılmaz'la. "Böyle devam edemem," diye. Konuşmazsan, böyle "Bir şey yok," deyip 10 gün surat asabilirdi. Sonra konuşmaya başladık. Her türlü konuda. Yılmaz da aslında içine kapanık bir insandı. Gerçek sorun olduğu zaman onunla yüzleşmekten biraz korkardı. Diyelim ki bana, bir şeye kızdı. O zaman konuşmamayı tercih ederdi.

- Neydi o gerçek sorunlar?
-
Sanıyorum ki yapısaldı. Aslında o kapalı kişiliğin altında ince, gelişmiş bir mizah duygusu vardı. Yılmaz çok güldürürdü. Bana çok etkisi olmuştur o halinin. Hep onu derdim Yılmaz'a: "Aslında sen böylesin, bu halini filmlerine yansıtsan, Woody Allen gibi filmler yaparsın."

- Aranızda aslında bir kuşak farkı var.
-
Benden 18 yaş büyüktü. Ama dediğim gibi Yılmaz, o kuşak farkını çok çabuk aştı. Yılmaz, vefatından üç ay öncesine kadar sabaha kadar dans ediyordu. Yani dinamik bir insandı, fiziksel olarak da, zihinsel olarak da. Nitekim yer yer kadın filmleri yapmasında bunların büyük etken olduğunu düşünüyorum. Ben de bunlardan çok etkilendim.