kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 12 Nisan 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Cumartesi SABAH 
REFİK DURBAŞ

Devrimin şairi Pablo Armando Fernandez

Kadıköy'de, Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin bahçesinde, bir masada karşılıklı oturuyoruz. Küba Kültür Bakanı Avel Priato Jimenez: "Bizim kuşağın her zaman düşünceleri vardı. Küba'nın yüzü ve sesi oldular. Küba'nın koloniyel dönemde yitirdiği yüzü ve sesi oldular," diye başlıyor konuşmasına... Yüzüne bakıyorum. Okyanus rengindeki gözleri geceyi aydınlatıyor. Bembeyaz saçları ve sakalıyla bir Ortaçağ heykelini andırıyor. Ama en çok dikkat çeken gözleri... Gözleri ile konuşuyor çünkü... "Ben," diyor, "Kübalı şair Pablo Armando Fernandez..." Ve birkaç cümleyle yaşamını özetliyor: 1930 yılında Küba'nın şeker kamışı üretimi ile ünlü yoksul yöresi Orient'te dünyaya geliyor. Çocukluğu işçiler ile iç içe geçiyor. 1945'te yüksek öğrenim için ABD'ye gidiyor. İki yıl sonra şiir yazmaya başlıyor. 1953'te ülkesine dönüyor. Fidel Castro ve arkadaşlarının Moncada kışlasını basıp devrimin ateşini yaktıklarında Jose Marti'nin 100. doğum yılıdır. İlk şiir kitabı da bu sırada yayımlanıyor: Demirden Silahlar. Bu kısa yaşamöyküsüne Ülkü Tamer'in 1982 yılında Adam Yayınları arasında çıkan Çağdaş Latin Amerika Şiiri Antolojisi'nden şu satırları da eklemeli mi? "Devrimden önce kişiliğini bulamamış bir şairdi. Devrimle birlikte Küba şiirinin önemli adlarından biri olarak belirdi. Kendi kuşağının şairlerini büyük ölçüde etkiledi. Küba'da ve başka ülkelerde birçok ödül kazandı." "Küba bir devrimdi," diye konuşmasını sürdürüyor, "ben şiiri devrim ile birleştirdim." Fernandez'e Nâzım Hikmet'i soruyorum, özellikle de Havana röportajını... Önce İstanbul'dan söz ediyor: "İstanbul benim için bir rüyaydı. Homeros'tan biliyorum bu toprakları. Nâzım Hikmet 1961'de uluslararası bir toplantı vesilesiyle, ama bir baba, bir kardeş olarak Küba'ya gelmişti. İki kez görüşme olanağımız oldu. O dönemde Havana'da, Devrim gazetesinde çalışıyordum. Nâzım'la gazete için bir röportaj yaptım, saatlerce konuştuk. Yine o dönemde Pazartesi Devrimi adlı televizyon programının sanat bölümünün konuğu oldu. Geçen yıl şiirlerinin İspanyolca yeni basımı yapıldı. Şimdi şiirleri ilk ve ortaokullarda okutuluyor." Yazarların durumunu soruyorum. 1961-62 yıllarında 'Amerikalılar Evi' adlı kurumun genel sekreterliğini yapmış, İngiltere'de kültür ateşeliği görevinde bulunmuş. "Amerikalılar Evi," diyor, "uluslararası işbirliği ile ilgili çalışmalar yürüten bir kurum. Fransızca, Portekizce kitaplar basıyor. Çocuk kitapları yayımlıyor. Karayipler ve Latin Amerika ile ilgili çeşitli kültürel çalışmalar yapıyor. Bu kurum bu yıl 50. yılına giriyor. Bunu devrim yaptı, devrimin bir kurumu bu." Küba'da ayrıca bütün sanatçılar; yani şair, yazar, ressam, romancı, denemeci, heykeltıraş kim varsa, bir sanat kurumuna üye olmak zorunda. Ve bütün bunlar telif haklarıyla yaşamlarını sürdürüyorlar. Ve bu yıl PEN Yunus Emre Ödülü, Pablo Armando Fernandez'e verildi. O gece Pablo Armando Fernandez'in karşısında Küba devrimi ile 'cep telefonu, düdüklü tencere' nakaratlarıyla alay eden, Küba'yı 'sosyalist kerhane' olarak niteleyen kimi yazarların da olmasını isterdim. Şiirleri 22 dile çevrilen bir şairle hangi dilden konuşurlardı acaba?